Türk
siyasi tarihini az buçuk bilenler siyaset arasında dışlamanın,
ötekileştirmenin, vebalı muamelesi yapmanın, hedef göstermenin çok tehlikeli
olduğunu bilir. Bu konuda yazmadan önce şunu belirtmek isterim. Bu yazı siyasi
bir yazı ama amacım siyaset yapmak, bir partinin lehine veya aleyhinde olmak
değildir. Kendimce bir durum tespiti yapacağım.
Çok
eskiye gitmeyeceğim. 1990 ve 2002 arası bu ülke tek başına çoğunluğu sağlamış
bir iktidarla yönetilmedi. Çünkü siyasi parçalanmışlık beraberinde hep ikili,
üçlü koalisyonu doğurdu. Bu zaman aralığında kurulan hiçbir koalisyon hükümeti
de uzun ömürlü olmadı. Ya hükümet düşürüldü ya erken seçim kararı alındı ya
ortaklardan biri koalisyonu bozdu. Tüm bunlar bir hükümet krizidir ve
istikrarın bozulmasıdır.
Bu
açıklamanın ardından kapatılan partilere gelmek istiyorum. Onlardan biri Milli
Görüş partileri diye bilinen partiler. Liderliğini Erbakan'ın yaptığı Milli
Nizam Partisi (MNP) irticanın odağı olduğu için kapatıldı. Yerine kurulan Milli
Selamet Partisi (MSP) tüm partiler gibi 80 İhtilali ile birlikte kapatıldı.
80'den sonra Milli Görüş çizgisinde kurulmuş olan parti Refah Partisi (RP) idi.
Girdiği seçimlerde yüzde 10 barajını geçemediği için varlık gösteremedi. 91
seçimlerine, listesinden gösterdiği Milliyetçi Çalışma Partisi (MÇP) ve
Islahatçı Demokrasi Partisi ile birlikte girerek yüzde 15 civarında bir oy aldı
ve Mecliste temsil edildi. 94 mahalli seçimlerinde bu parti çoğu illerin
belediye başkanlığını kazandı. Kurulduğu andan itibaren küçümsenen bu parti, 95
genel seçimlerine doğru giderken tüm partiler tarafından kara listeye alındı.
Seçim öncesi çoğu parti lideri, seçim sonuçlarında RP ile koalisyon
kurmayacağını meydanlarda deklare etti. Adeta vebalı kabul edildi bu parti.
Birinci parti çıkan bu partiyle kimse koalisyona yanaşmadı. Kısa bir Ana-Yol
hükümeti denemesi yürümedi. Güç bela Refah-Yol hükümeti kuruldu. Bu koalisyonun
da ömrü 11 ay sürdü. 28 Şubat sürecinde bu parti irticanın odağı olmaktan
kapatıldı. Yerine kurulan Fazilet Partisi (FP) de RP ile aynı kaderi paylaştı.
FP'nin kapatılması ile birlikte bu çizgiden Saadet Partisi ve AK Parti doğdu.
Saadet Partisi RP ve FP gibi Mecliste temsil edilmese de özgül ağırlığıyla
siyaset arenamızda varlığını devam ettiriyor. AK Parti ise beş dönemdir tek
başına iktidar ve bu ülkeyi 20 yıldır yönetiyor. Bu partinin büyümesinde başka
sebepler de olabilir ama en önemli sebep bu çizgiden gelen partilerin büyük
partiler, askerler tarafından tu kaka yapılması, dışlanması ve horlanmasıdır.
Bizim halkımız ne yapar ne eder, mağdur olduğuna veya edildiğine inandığı
partiyi iktidara taşır.
Gelelim
HDP (Halkların Demokratik Partisi)'ye. Bu partinin kaderi de izledikleri
politika ve düşünceleriyle olmasa da kapanma ve dışlanma yönüyle Milli Görüş
partilerine benzer. Kaç tane partileri kapatıldı, kaç tane açıldı, inan
bilmiyorum. Öyle zannediyorum, halihazırdaki HDP'nin ömrü öncekilerden daha
uzun. Her ne kadar adı Halkların Demokratik Partisi olsa da tüm Türkiye
halklarına hitap ediyoruz deseler de Kürt partisi olarak bilinen bu parti,
Meclisin üçüncü büyük partisi olmasına rağmen hakkında kapatma davası açıldı.
Yargılanması halen devam ediyor. Milli Görüş partileri irticanın odağı
gerekçesiyle kapatılırken genelde Kürt oylarını alan bu partiler de terörün
odağı olma gerekçesiyle kapatıldı. Bu gerekçeyle HDP de çoktan kapatılırdı.
Ömrünün bu kadar uzun olması parti kapatmanın daha da zorlaştırılmasındandır.
Zannedersem,
91 seçimlerine Sosyal Demokrat Halkçı Parti (SHP) listesinden girerek adını
duyuran bu parti, sonraki seçimlerin bazısına bağımsız adaylar koymak suretiyle
Meclisteki yerini aldı. Kaç seçimdir de tek başına seçimlere katılarak yüzde 10
barajını aşıyor. Cumhurbaşkanlığı sistemiyle birlikte seçim kazanma şartı yüzde
50+1 olunca, Mecliste istenmeyen bu parti kilit parti görevinde. Zira Cumhur ve
Millet ittifakları yüzde 40'lara kilitlenmiş durumda. Her iki ittifak da
kazanmak için HDP seçmeninin oyuna muhtaç.
Kısaca
anlatmaya çalıştığım gibi Kürt partileri de tıpkı Milli Görüş partileri gibi
hep dışlandı, ötekileştirildi. Her ittifak bu partiyi yanına almak istiyor ama
seçmen endişesinden dolayı bu partiyi ittifaklarının içine alamıyor. Çünkü HDP
terör örgütüyle bağını kesmemiş, bunu söylemekten de kaçınmayan bir parti.
Burada
HDP mağdur ediliyor, bu parti mağdur demek istediğim anlaşılmasın. Bu partinin
izlediği siyaseti tasvip etmem mümkün değil. Anlatmak istediğim, bu parti
Türkiye'nin en azından belli bir bölgenin partisi. Partileri ne kadar
kapatılırsa kapatılsın, ittifaklara alınmazsa alınmasın, terörle bağını
kesmiyor densin, bu parti yok olmadığı gibi oyunu koruyor hatta artırıyor.
Üstelik 2023 seçimlerinin kilit partisi. Bu parti seçmeni hangi ittifaka
yönelirse seçimi o ittifak kazanacak.
Türk
siyasetinin aktörleri geçmişte Milli Görüş çizgisindeki partileri dışlayarak bu
zihniyeti yok edemediği gibi kendi eliyle büyüttü. Nicedir aynı şey HDP'ye
yapılarak geçmiş yanlışlardan ibret alınmıyor. Böyle giderse bugün kilit parti
konumuna kendi elimizle yükselttiğimiz bu partiyi iktidara da taşırsak hiç
şaşırmayalım.
Hasılı,
siyaset sahnesinde rakiplerimizle mücadele etmek istiyorsak, dışlama ve
ötekileştirmenin dışında başka yollara tevessül etmek gerektiğini düşünüyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder