Samsun 19 Mayıs Üniversitesi İlahiyat
Fakültesinde öğretim üyesi olarak görev yapan Mehmet Okuyan’ın ismini
duymayanınız yoktur. Kur’an’ı Kerim bilgisi herkesin malumu. Kur’an talebesi
olarak adlandırır kendisini. Bundan dolayı kendisini sevenler çok olduğu kadar
hadislere fazla yer vermemesinden dolayı sevmeyenleri de çoktur. İsteyen sever
isteyen sevmez. Fakat sevmemenin ötesinde kendisinden nefret edenler de var. Bu
nefret edenlerin kahir ekseriyeti de Okuyan’a karşı ön yargılı.
Kur’an-ı Kerim’e vukufiyetinden dolayı
sevenleri tarafından Türkiye’nin her bir köşesinden davet alarak Kur’an üzerine
zaman zaman konferanslar verir Okuyan. Konya’ya da kaç defa gelmiştir.
Okuyan’ın her Konya’ya gelişi olay olmuştur. Çünkü konferansçının Okuyan
olduğunu duyan her salon sahibi ya salonunu vermeye yanaşmıyor ya da salonunu
vermişse de iptal etme yoluna gidiyor. Güç bela küçük-büyük bir salon bulunarak
konferansını verip gitti bugüne kadar. Verdiği tüm konferanslarında da tutulan
salon dopdolu oldu. Aslında Okuyan’ın konuşmasını istemeyenler tüm Konya’yı
kapsamıyor. Karşı çıkan, sesleri çok çıkan küçük bir grup.
Yine böyle bir konferansında bir dinleyici
Mehmet Okuyan’a “Salon konusunu” sordu. Okuyan hiç üzerinde durmadı. “Boş verin
salonu. İşte bulduk bir salon. İşimize bakalım. Biz işimizi yapacağız, birileri
de görevini. Unutmayalım ki herkes kalıbına göre iş yapar” dedi. Ardından “Size
tavsiyem, sadece beni değil, herkesi dinleyin, her kitabı okuyun. Hatta
şeytanın kitabı da olsa okuyun. Okuyun ki şeytanın ne menem bir şey olduğunu
öğrenin, onunla mücadele edecekseniz görüşlerini bilin. Değilse nasıl mücadele
edeceksiniz” şeklinde konuşmasına ilave etti.
Mehmet Okuyan’a karşı toplumun bir kesiminde büyük bir ön yargının olduğu kesin. Bu ön yargı sadece Okuyan konusunda değil hemen hemen her alanda var. “Ben şu kanalı asla izlemem, ben falanın yazısını asla okumam, falan partiye hiç oy vermem, falanla asla görüşmem…” gibi peşin hükümlerimiz var. Hangi kanalı izleyeceğini, kimin yazısını okuyacağını, hangi partiye oy vereceğini, kiminle görüşüp kiminle görüşmeyeceğini insanın kendisi karar verir. Bir tercih meselesidir. Saygı da duymak gerekir. Ama kesin ifadeler kullanmanın doğru olmadığı kanaatindeyim. Çünkü devir dönüyor, bir zaman geliyor ki bir bakmışsın, insanoğlu kesinkes ifadelerle yapmam diyerek kapattığı kapılardan girebiliyor. Doğrusu da girmesidir aslında. Burada doğru olmayan, kesinlik ifadelerle tüm kapıların kapatılmasıdır. Bu da çelişkiyi beraberinde getirdiğinden topluluk nezdinde kendisini zor duruma sokuyor. Çünkü yarının bize ne getireceğini ne tür şeylere ihtiyaç duyacağımızı, kimlerle oturup kalkacağımızı kimlerle iş tutacağımızı, kimlere muhtaç olacağımızı bugünden kestirmemiz mümkün değil. Zira hayat sürprizlerle dolu. Özellikle siyaset sahnemiz bu tür tenakuzlarla dolu. O yüzden büyük lokma yiyip büyük laf etmemek lazım. Rakiplerle seviyeli iletişim yolunu her daim açık tutmak gerek. Çünkü her büyük laf hareket alanımızı daraltır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder