Ana içeriğe atla

Ekmek *

Ekmek Üreticileri Sendikası Başkanı, ekmek maliyetleri üzerine açıklama yapması için çıktığı TV kanalında maliyetlerin nasıl düşürüleceği yerine, "Bu toplumun, ekmeği temel gıda maddesi saydığını halbuki ekmeğin temel gıda maddesi olmadığını, aptal toplumların temel gıda maddesi olduğunu, bunu kafasından konuşmadığını, bilimsel bir şey konuştuğunu, bu toplumun kişi başı ekmek tüketiminin 210 kilo; İsveç, Danimarka, Norveç, Japonya ve İngiltere gibi ülkelerde ise 45-50 kilo dolaylarında olduğunu, bizim toplum ekmekle doyduğu için yirmi sene başlarında böyle yöneticiler olduğunu" açıklamış. Açıklamanın ardından gelen tepkiler üzerine ilgili kişi tutuklanmış. 

Ekmek yiyenlerin aptal toplum olduğunu söyleyen bu kişinin yaptığı bu açıklama yersiz, gereksiz ve hadsiz bir açıklamadır. Sanırsınız ki "Ekmekle Mücadele Sendikası" başkanı konuşuyor. Baştan söyleyeyim bu kişi bulunduğu sendika başkanlığından istifa edip ekmekle mücadele sendikası kurarak başına geçmeli. İlla bir sendika başkanı kalacaksa ancak böyle bir başkanlık yakışır kendisine. Böyle yaparsa en azından halen yürüttüğü sendika başkanlığına tezat bir iş yapmamış olur. Çünkü başkanın yürüttüğü bu sendika, ekmek üretiminin nasıl maliyetini düşürürüz, halka nasıl ucuz ve kaliteli ekmek veririz üzerine bir politika yürütmesi gerekirdi. Çünkü vazifesi bu ve o sendikanın varlık sebebi bu.

Yine bu açıklamadan anladığım kadarıyla ilgili kişi siyaset yapıyor. Kendi zihniyetine oy verip iktidara getirmediği için de ekmek yemelerini bahane ederek halkı aptal yerine koyuyor. Bence halka aptal diyen aynada önce kendisine baksın. Nedense zihniyetini bu topraklara hakim kılamayanların ilk başvurduğu şey bu topluma hakaret etmektir. Buldukları gerekçe de bu toplumu aptal yerine koymaları. Buldukları bu gerekçeye kendileri inanıyorlarsa, daha çok beklerler iktidar olmayı. Ayrıca ekmek yiyenleri aptal gördüğü halde ekmek üreticileri sendikacılığı yapma işinin garabetini de okuyucuya bırakıyorum. Zira bu, içkiye karşı birisinin içki üretip satmasına benzer. Bu toplumda çelişkiye düşen nice etkili ve yetkililer bilirim de böylesine ancak pes derim. 

Diğer toplumlara göre daha fazla ekmek yeme meselesine gelince, bu tespit doğrudur. Gerçekten bu toplum fazla ekmek yiyor. Geçmişi yokluk olan bu milletin sofrasından ekmek eksik olmadı hala da öyle. Ekmeği ekmeğin içine katık yaparak yemiştir. Pilav yerken bile ekmekten vazgeçmiyor. Aslında yokluktu ekmeği yediren. Geçmişe oranla bugün de ekmeksiz yemek yememenin temelinde geçmiş alışkanlık yatıyor. Çünkü ekmeksiz kaşıklama ile doymayacağı anlayışı bize iyice işlemiş. 

Çok ekmek yememiz doğru mu? Geçmişte doğru idi. Çünkü bedenen çalışma daha yaygındı ve buğdayın GDO'su ile oynanmamıştı. Geçmişte yenen ekmeği, bedenen çalışmak suretiyle eritme imkanı vardı. Bugün masa başı çalışma ile yenen ekmeği eritmek mümkün değil. Toplum olarak ne yapıp ne edip ekmeği azaltmanın hatta tamamen terk etmenin yollarını aramamız gerekiyor. Çünkü tok tutar dediğimiz ekmek tamamen kilo yapıyor. Bu da obez olmanın baş sebeplerindendir. Bugün kilo sorunu olanların çoğu, ekmeği çok yiyen kesimdir. 

*18/11/2022 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde