Ana içeriğe atla

Sevilmezler

Denetimin yüzü soğuktur. O yüzden bir kurumu teftişe gelen müfettişler sevilmezler. (Sevilen müfettiş bir kurumu üstün körü denetleyendir. Eksiklikleri görmeyendir.) 

Hakkında, inceleme ve soruşturma yapmakla görevlendirilen muhakkiki inceleme sahibi sevmez. (Şayet dosyayı kapatmak üzere gelmişse, o başka)

Yazı ve paylaşımlarında, iyi gitmeyen şeyler konusunda eleştirel yaklaşan kalem erbabı sevilmez. Sevilmediği gibi adı muhalife çıkar. Hoş, kendine ve yaptıklarına güvenmeyenler yapıcı eleştiriye bile tahammül edemezler. 

Doğrucu davutlar sevilmez. Çünkü yanlış adamların doğru ile hiç yıldızı barışmaz. 

Kaşının üstünde gözün vardır diyenler sevilmezler. 

Nabza göre şerbet vermeyenler sevilmezler.

İşimize gelmeyen şeyleri söyleyenler sevilmezler.

Kendi partisine oy vermeyenler sevilmezler. Çünkü onlar yerli ve milli değildir. Üstelik haindirler.

Kendi cemaatine bağlı olmayanlar sevilmezler. 

Aklımızla alay ederek algılar üzerinden bize bir şeyler pazarlayanlara, gönlünü ve aklını teslim etmeyenler sevilmezler. 

Her alanda tek doğru kendileridir. Başka doğru arayanlar sevilmezler. 

Trafik kurallarına uymadan ve hız sınırlarına riayet etmeden son surat giden bir kaptana, kaza yapacaksın, biraz yavaş diyenler sevilmezler. 

U dönüşü yapana çelişkisini hatırlatanlar sevilmezler. 

Sınavdan zayıf alan bazı öğrenciler, o dersin hocasını sevmezler, dersini de sevmezler.

Dini tekeline alanlar, başkasının dinden bahsetmesini sevmezler. Çünkü tek samimi Müslüman onlardır.

Atatürk'ü tekeline alanlar, başkasının Atatürkçülüğünü beğenmezler. Zira onlar sahte Atatürkçüdürler. 

Tezgahın önüne sebze ve meyvenin iyi ve irisini koyan pazarcı esnafı, tezgahın arkasına bakmaya çalışan müşteriyi sevmezler. Çünkü onlara göre "hepsi aynıdır". Tezgahın önünden isteyen müşteri de sevilmez. Seçmece var mı diyen müşteri hiç sevilmez. 

Bizi en çok inciten eleştiriler isabet eden eleştiriler olduğu için bu konuda nokta atış yapanlar sevilmezler. Eleştirinin isabet ettiği kişiler, eleştiri sahiplerinin ne yüzünü görmek isterler ne de isimlerini. Kırmızı görmüş boğa gibi olurlar. Gerçeklerle yüzleşmek zordur vesselam. 

Üst astı eleştirir, astına her şeyi söyler. Zira ne yapsa yeridir. Astın hiç sesi çıkmaz. Çünkü üst daima haklıdır bilhassa haksız olduğu anlarda.  Üste bu havayı veren gücünü koltuktan alan makamı ve yetkisidir. Astını ezmeye çalışan, onu emir eri gibi gören yöneticiler sevilmezler. 

Astın üstünü eleştirmeye kalkması, yol göstermesi astın idam fermanıdır. Asla sevilmezler. 

Herkesin işine karışanlar, her işe burnunu sokanlar sevilmezler. Çünkü bu tipler her işe maydanoz olurlar. 

Çevresine ve astına tepeden bakanlar, onlara güvenmeyenler sevilmezler. Çünkü bu tipler ne oldum budalasıdır. 

Varlığıyla huzur bozanlar sevilmezler. Bu tipler sanki huzur bozmak için yaratılmışlardır. Geldikleri gibi giderler ve giderlerken arkalarında kubbede hoş bir seda bırakmazlar. 

Korku ve kaos ortamı oluşturarak varlığını hissettirenler, kendisiyle barışık olmayanlardır. Kendisiyle barışık olmayanlar etrafına da huzur vermez. Bu tipler sahte saygı ve sevgiyle avunurlar ve sevilmezler...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde