Ana içeriğe atla

Çalışma Yaşı

İnsanlar niye emekli olur ki? Bir de çıkarmışlar çalışma yaşı 65 diye. Gerçi 65'i bulmadan emekli olan sayısı çok bu ülkede. 

Tabiatta hangi canlı bir yaşa kadar çalışıp ondan sonra benden bu kadar deyip çalışmayı bırakanı var mı?

Sadece insan neslinde var emeklilik. Diğerleri ölünceye kadar yaşam mücadelesi veriyor. Yani tabiatın doğasında emeklilik yok. 

Sanırım devlette çalışan kamu görevlileri için 65 yaş sınırı var. Devlet bende 65'e kadar çalışabilirsin diyor. Diğer sektörler için böyle bir durum yok. Özel sektör ise patronu ölünceye kadar işin başında iken çalışanını 65 yaşına kadar bekletmiyor. Gerekirse tazminatını vererek işine son veriyor. 

Kimlerde yaş sınırı ve şartı yok? 

Siyasette böyle bir sınır yok. Mezara kadar siyaset yapıyor siyasetçilerin çoğu. İster başarılı olsun ister ağzına yüzüne bulaştırsın.

Başka? 

Serbest çalışanlar. (Eczacı, avukat, işyeri sahipleri vs.) 

65 yaşından sonra niye çalıştırmıyorlar? 

Yaş ilerledikçe efor düşüklüğü ortaya çıkıyor. Efor yoksa yerine daha gençleri varsa yaşlıyı niye çalıştırsın değil mi? 

İşyeri sahiplerini anlarım. Ne de olsa kendi işleri. Özel sektör de daha dinç olanlarla yoluna devam etmek ve daha fazla verim almak istedikleri için daha yaşlı olanlarla çalışmak istememelerini anlarım. Devlet memuru, bürokrat, öğretmen vs. gibi sektörlerde bedenen çalışma ve yorulma söz konusu değil. Nice 65'ini dolduran olmasına rağmen çoğu gençlere taş çıkartanlar var. Verimli olduğu ve kişi istediği müddetçe çalışmasının önünde bir engel olmaması lazım. 

Buna rağmen devlet memurluğunda yaş sınırı var ama siyaset yapmada sınır yok. Siyaset yapmak daha mı kolay? 

Siyaset yapmak kolay değil. Her siyaset için yola çıkan ülke yönetimine talip. Düşünsene, 65 yaşına geldi diye öğretmenden sınıfı, bürokrattan koltuğu, devlet memurundan masayı ve bilgisayarı esirgiyorsun. Ama koca bir ülkeyi 65 yaş sonrası insanlar yönetiyor veya ülke yönetimine talipler. Olacak şey değil. Bu ülke yürümekte zorlanan, merdiven basamaklarını çıkamayan, hastaneden beri gelmeyen siyasiler gördü ama hiçbirine çekil köşene otur denmedi. Çoğu nefesini siyaset yaparken verdi.

Kurallar alt sınıflar için var o zaman.

Yukarı kesim için neredeyse kural yok. Mesela bir devlet memuru siyasete soyunsa, başkan ya da vekilliğe adaylık için müracaat yapsa mevcut görevinden istifa etmesi gerekir. Aday yapılacağı bile belli olmadan kaç ay maaş alamaz. Belediye başkanı, vekil ise istifasına gerek yok. Üzerinde bir görev varsa aynen devam eder, maaşını alır. Aday olduğu yeri kaybetse bile mevcut görevi devam eder.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde