Ana içeriğe atla

Devlet Olamamış Devletler

Teknoloji, iletişim ve imkanlarla birlikte koca dünya büyük bir köy oldu. 

Bu büyük köyün içinde sınırları belli, kendi kendine yeten veya yetmeyen, sorunu olan ve olmayan irili ufaklı devletler var. 

Eskisi gibi toprak işgali, sömürge, toprak fethi, ganimet elde etme, bir ülkeyi silah zoruyla işgal etme dönemi sona erdiğine göre devletlerin içinde gelişmiş, gelişmekte olan ve geri kalmış olanları var. 

Devletlerin bir kısmı devlet olmuş, bazısı devlet olmaya doğru ilerliyor, bazıları devlet görünse de hala devlet olmasını tamamlayamamış devletlerdir. 

Tüm geçimini ve gelirini toprak fethetmeye veren devletler;

Dünyanın gitmekte olduğu seyri okuyamamış. Zamanın ruhunu yakalayamamış. 

Elde ettiği toprağı işleyip değerlendirememiş. Fethettiği topraklarda kalıcı olamamış. Küçüldükçe küçülmüş ve geri çekilmiş.

Üretime geçememiş, fabrikalaşma ve sanayi yerine küçük zanaatlarla yetinmiş.

Kendi kendine yeten olamamış. 

İthalat ve ihracat dengesini sağlayamamış. 

Borçla yaşamaya başlamış. 

Faiz ödemeyi alışkanlık haline getirmiş. 

Ekonomik bağımsızlığını kazanamamış. 

Piyasa ekonomisine geçememiş. 

Üreten ülkelerin pazarı olmuş.

Enflasyon ve hayat pahalılığını aşamamış.

Ekonomik krizlere duçar olmuş.

Siyasi istikrarı sağlayamamış.

Kurum ve kuruluşları oturmamış.

İşleyen bir devlet sistemi kuramamış.

Devlete sistem değil, kişiler yön vermiş.

Karizma liderlerle kurtuluşu murat etmiş.

Sandığı her şey kabul etmiş.

Yasama, yürütme ve yargı bağımsızlığını sağlayamamış.

Özgürlükçülüğü yazılı metinde kalmış, fiiliyatta baskıcı ve güvenlikçi politikayı öncelemiştir.

Bu tür devletler tam devlet olamamış, tam devlet olmaya da niyeti olmayan devletlerdir. Ceremesini de hep vatandaşları çeker. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde