İslam
dünyasında aşılamayan sorunların başında hadisler geliyor. Dini alanda
ayrışmanın, kutuplaşmanın, fikir ayrılığının ve tekfirciliğin temelinde,
hadislere bakış açısının yattığını söyleyebiliriz.
Hadislere
bakış açımızda bir fikir birliği olmadığı müddetçe Müslümanlar arasında birlik
sağlanamadığı gibi ayrışma daha da artacaktır.
Pek az insan hadisler konusundaki
bu açmazdan haberdar. Ama gündeme getirmiyorlar. Daha doğrusu getiremiyorlar.
Çünkü netameli bir konu olduğundan, dışlanma ve ötekileştirme endişesiyle kimse
bu konuyu masaya yatıramıyor. Çünkü ya hadis inkarcısı denecek ya da Kur'an
yeterci denecek.
Aşılamayan kronikleşmiş bu sorun
son yüzyılın sorunu değildir. Ehli hadis ve ehli rey ekolleri arasında
geçmişten günümüze devam etmektedir. Tartışma, fikir alışverişi seviyesinde
yürüse problem değil. En azından bir mesafe kat edilir. Bir arada bu konular
konuşulmuş olur. Ne var ki İslam dünyası Allah'ın özgür bıraktığı fikir
ayrılığı konusunda zaten sınıfta kalmıştır. Linç, itham, tekfir hepsi var.
İşin uzmanları da bu alanın
netameli olduğunu bildiği için hiç bu alana girmiyor. Çünkü linç, itham, tekfir
ve dışlanmayı göze alması gerekir. O yüzden hadisler konusunda konuşmak,
tahlil yapmak bir tabudur.
Diyanet İşleri Başkanlığı senede
bir iki defa bu konuyu hutbe konusu edinir. "Kim resule itaat ederse,
Allah'a itaat etmiş olur", "Allah'ın peygamberi size ne veriyorsa
alın, sizi neden sakındırıyorsa kaçının" ayetlerini hutbenin içeriğine
alır ve sünnetin önemine dikkat çeker. Sünnet olmadan Kur'an anlaşılamaz
vurgusuna dikkat çeker.
Verdiği bu hutbelerle Diyanet,
konuyu enine boyuna işlemekten ziyade adeta top çevirmektedir. Çünkü orta
yerdeki mesele sünnetten ziyade hadislerdir. Sünnet ile hadis her ne kadar
birbirinin yerine kullanılsa da farklıdır. Sünnet peygamberin dini bir gerekçe
dolayısıyla adet haline getirdiği ve uygulamasını gösterdiği eylemlerdir.
Hadisler ise sünnetin sözlü rivayetidir. Maalesef içine uydurma rivayetler
girmiştir.
Hutbelerde ve tartışmalarda dile
getirilen "Peygamber size ne veriyorsa alın, neden sakındırıyorsa
kaçının" ve "Peygambere itaat eden Allah'a itaat etmiş olur"
ayetlerinde kastedilenin, peygamberin Kur'an adına getirdiği şeyleri almayı,
bunlara itaat etmeyi kast ettiği, hadisleri kastetmediği açıktır. Şayet bu
ayetler hadisleri de kastetmiş olsaydı, bir defa peygamber Kur'an ayetleriyle
karışır endişesiyle hadisleri yasaklamazdı.
Aslında Kur’an, hadis tartışması yapanların amacı, bağcıyı döğmek değil de üzüm yemek ise bu konuda anlaşmaları çok kolay. Bunun için hadisleri Kur’an süzgecinden geçirmek. Kur’an ayetlerinde ters ve Kur’an’ın ruhuna uymayan hadisleri terk etmek, peygamber adına hadis diye rivayet edilen sözleri akıl süzgecinden geçirmektir. Bu iki kriterde anlaşılırsa Müslümanların hadis diye bir problemleri olmaz. Bu alanda harcadıkları beyhude eforu başka alanlarda harcamış olurlar. Kısaca bağcıyı döğmeyi bırakıp üzüm yemeye başlarlar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder