Ana içeriğe atla

Kiralar Maaşı Geçmişse

Ağır bir enflasyonist dönemden geçtiğimiz herkesin malumu.

Bakmayın kimsenin pek dile getirmediğine. Çünkü kim hayat pahalılığından dert yansa savunmacı ve tuzu kuru kesim yaylım ateşine tutuyor. Bu yüzden aldığı yetmemesine rağmen kimse ekonomiye dair bir söz söylemiyor. Çünkü zaten başı belada iken kimse başına ikinci bir bela almak istemiyor. 

Kimileri bu enflasyonlu hayatta paraya para demezken ve köşe olurken özellikle evi kira olanlar, enflasyonun altında ezilmeyecek bir maaş almayanlar ve tek maaşlı çalışanlar zor durumda. Bir de emekli olup düşük emekli maaşı alanlar hakeza.

Evi olanlar ya da oturduğu evin kirası düşük olanlar belki bir şekil geçinebilirler ama uçuk kaçık fiyatlarla kirada oturanların bu dönemde geçinebilmesi mümkün değil.

Allah bu devirde kimseyi kiracı yapmasın. Çünkü elan Türkiye Cumhuriyetinin hiçbir döneminde görülmemiş bir kira sorunu var. Tarihte belki de ilk defa kiralar, çoğu kimsenin maaşını geçmiş durumda. 

Vatandaş bu kirayı ödeyebilmek için aldığı maaşının üzerine ilaveten vermesi gerekecek ya da bir evde karı, koca, çocuk kim varsa hepsi çalışmak zorunda kalacak. Üzerine ilave koyarak bu kirada ne kadar oturulur? Çünkü hazıra dağ dayanmaz. 

Kiraların önüne geçmek için devlet kira artış oranını belirliyor ama buna uyan kaç kişi? Bunun da çözüm olmadığı görülüyor. Hiçbir kiracı ev sahibiyle papaz olmak istemiyor. Ya yüksek kiraya tamam diyor ya da ev arayışına giriyor ama ev bulamıyor. Ev sahibiyle kira yüzünden mahkemelik planların sayısı az değil.

Kira artışını önüne geçmenin yolu, ihtiyaçtan fazla kiralık evin olması gerekir. Bu hayat pahalılığında yeni evler üretmek de mümkün değil. Çünkü konut maliyetleri cep yakıyor. Ucuz konut devri geçti.

Bu durumda geriye evi kira olanlara kira yardımı yapmak kalıyor. Sosyal devlet olmanın gereği olarak devlet maaşın üzerinde kirada oturanlara kira yardımı yapabilir. Şu durumda başka da yol yok görünüyor. 

 Devlet kira yardımının altından kalkamaz denirse ki kalkamaz. Bu durumda evi kira olan kişiler için devlet TOKİ vasıtasıyla konut üretmesi gerekir. Kiracı da kira öder gibi karşılığını kiracıdan alır. Böyle böyle kiracıların ev sahibi olması sağlanabilir.

Her ne yol olursa devlet kiralara bir çözüm bulmalıdır. Çünkü zorluklar vatandaşı, hayatı boyunca yapmayacağı yollara sürükleyebilir. Bunu da kimse istemez. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde