Ana içeriğe atla

Emekliler Yılında Emekliler için Neler Yapılabilir?

365 günden ibaret koca bir yılın 16 milyon emekliye Emekli yılı ilan edilmesi kıskanılası bir durum olsa gerek.

Yalnız emekli olmadığım için bu duyguyu yaşayamıyorum.

Emeklilerden nasıl bir duygu hali yaşadıklarını öğrenmek isterim.

Bu yıl sizin yıl olunca, kendinizi nasıl hissettiniz?

Hayatınızda önceki yıllara göre ne gibi bir değişiklik olmuştur?

İnsanlar size nasıl davranıyor?

Sizi görünce emeklisin, bu yıl bendensin mi deniyor?

Alışveriş yaptığınız yerler sizden para alıyor mu? Yoksa sizin paranız burada geçmez mi deniyor?

Eşiniz ve çocuklarınız elinizi sıcak sudan soğuk suya değdirmiyor. Başımızın tacısın. Lütfen otur şurada mı diyor?

Önümüzdeki yılların da sizin yılınız olsun ister misiniz?

Sahi nasıl bir haletiruhiye yaşıyorsunuz?

Bu yıl sizin yılınız olması hasebiyle bizlerden ne bekliyorsunuz?

Merak ettim doğrusu. Lütfen izah eder misiniz?

Türünden yazı yazdım. Gördüm ki emekliler her şeyi bizden bekliyor. Yılları ya. Kıllarını kıpırdamadı hiçbiri. Nasıl bir haletiruhiye taşıdıkları bu bilmiyorum. Çünkü bunu ancak yalatan bilir. Ben ancak bu emekliler yılında onlar için neler yapılabilir sorusuna cevap arayacağım:

Her şehirde olmasa bile Ankara'daki bir meydana emekli anıtı yapılabilir.

Meydana emekli meydanı denebilir.

Aziz hatıraları için çelenk ve saygı duruşu yapılabilir.

Yıl boyunca okullarda emeklinin önemi başlıklı konuşmalar yapılabilir.

Her emekli yıl boyunca evinde yemek yemeyecek şekilde emekli olmayanlar tarafından yemeğe misafir edilir.

Yıl boyunca lokantalar açık büfe yemek verir, parası ödenmiştir denir.

Market alışverişlerinde poşet parası alınmaz.

Adlarına özel poşet bastırılabilir. Poşetin üzerine parayla satılmaz. Parası emekliler yılı dolayısıyla devlet tarafından ödenmiştir yazdırılır.

Faturaların küsuratları kendilerinden alınmaz.

Yıl boyunca emekli tüketim vergisi (ETV) adı altında ÖTV'ye benzer bir vergi konabilir.

Bayramlarda vali, kaymakam, belediye başkanlarının koltuğu a emekli oturtulur.

Her emekli yıl boyunca Beştepe'de sırayla misafir edilir.

Öldükleri zaman her emeklinin mezar taşı ETV kaleminden yaptırılır.

Belediyeler şehrin billboardlarına, Emekliler bizim canımız", "Emekliler bizim baş tacımız", "Emeklilerin gönlümüzde ayrı bir yeri vardır" türünden yazılar yazdırır. Emekliler bu yazıları okudukça vay be biz ne imişiz der... 

Aklıma gelenler bunlar.

Yorumlar

  1. Merhabalar.
    Doğrusunu söylemek gerekirse, hiçbir şey hissetmedim. Çünkü sadece bir defaya ve bu yıla mahsus emekli yılı olunca, değişen hiçbir şey olmadı. Bir de bu yılı kim ilan etti? Bu yılın emekli yılı olmasını hükumet mi önerdi? Öyle kuru kuruya emekli yılı ilan edilmez. Hiç olmazsa şu 365 gün istifade edebileceğimiz bir ayrıcalık tanınsın ki, emekli olduğumuzun tadı çıksın, tadını çıkaralım.

    16 milyon emekliymişiz, bir araya gelip organize olalım, teşkilatlanalım. İşte o zaman emeklinin kadri kıymeti bilinir. Sizin zaten bir emekli partisi kurulsun diye yazınız da vardı. Sayı olarak ülkemizdeki her türlü kurum ve kuruluşun, tarikatların, derneklerin çok üzerinde olmamızın bir önemi olmalı ve biz bu durumu acilen lehimize kullanmak durumundayız.
    Biz emeklileri düşünmekle birlikte bu yazıyı kaleme aldığınız için çok teşekkür ederim sayın hocam.
    Selam ve saygılarımla.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhabalar Recep Bey, as. Yazı, çizi, teklif var mı bilmiyorum. Emekliye zam oranını açıklarken Cumhurbaşkanı söyledi. Bir teklif, yazı ve çizi olduğunu sanmıyorum. Emekli yılı ilan edilmesini, herhangi bir yarışı kaybeden veya mağdur olan insanlar için "Siz gönülleriöixin bsşkanıdınız, gönlümüzde ayrı bir yetin var, önemli olan da bu" şeklinde teselli için söylenen söze benziyor. İlaveten emekliye bir hak verecekler ini sanmıyorum... Emekliler Partisi gündeme getirilmeli. En azından denenmeli. Çünkü bu gücün karşısında kimse duramaz.

      Sil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde