Ana içeriğe atla

Emekli Olasıca!

Göreve yeni başlamış bir fizik öğretmenimiz vardı. Sınıf hakimiyetini sağlamada zorluk çekerdi. Bir gün içini döktü: Öğretmenlik benim 18.tercihim yani son tercihim idi. Öğretmenliği hiç istemiyordum. Hele fizik öğretmenliğini asla. Öğretmenimizin biri "İnşallah öğretmen olursunuz" demişti. Yani beddua etmişti. Gördüğünüz gibi öğretmenimin bedduası geçti. Karşınızda öğretmenim. Şimdi siz bana çektiriyorsunuz. İnşallah siz de öğretmen olursunuz”  şeklinde dert yanmıştı.

Bu öğretmen öğretmenliğe devam etti mi, etti ise şimdiye çoktan emekli olmuştur. Belki de hiç istemediği öğretmenliği bırakıp başka bir alanda emekli olmuştur.

*

2002-2005 yıllarında Adana'da yaşarken üst katta oturan bir okul müdürü vardı. Ben orada iken emekli olmuştu.

Günlük gazete gelirdi evime. Girişe bırakır giderdi. Bazı günler gazeteyi yerinde bulamazdım. Çünkü bazen gelmezdi. Çünkü dağıtıcıda sorun vardı. En son Adana gazete bayii ile görüştüğümde, yeni bir dağıtıcı bulduk. Bomba gibi demişti. Dikkat edin de elinizde patlamasın bu bomba demiştim. 

Ara ara yine gazetenin dağıtımında aksaklık oldu.

Yine bir gün gazeteci yerinde bulamayınca gazetenin İstanbul merkezini arayarak Adana temsilciliğini şikayet ettim. 

Az sonra döndüler, beyefendi bırakmışlar diye. Defalarca baktım. Yoktu yerinde. 

Nice sonra benim gazete emekli üst komşuda çıktı. Okumak için almış.

Çalışırken ben de gazete alırdım. Şimdi alamıyorum diye dert yanmıştı. 

Aynı emekli ile elimde market alışverişi ile sitenin bahçesinde karşılaşınca "Alın bakalım. Poşet poşet çekin gelin. Bir zamanlar ben de böyle çeker gelirdim. Emekli ol da gör gününü" derdi. Bunu bir değil, kaç defa söyledi. Önceleri şaka yapar sandım. Sonra iyice anladım ki adam ciddi ciddi söylüyor. Üstelik evi de kira değildi. Ne vardı bu emeklilikte derdim içimden. Meğer geçinemiyormuş hocamız.

*

Amcam da 2000 öncesi emekli idi. Emekli zam oranları açıklanınca gazete alır. Gazeteyi yere serer. Ne kadar zam vermişler diye dikkatli bir şekilde incelerdi. Yine iyi zam vermediler derdi Rahmetli. Ardından derin bir düşünceye dalardı.

*

2000 öncesi emekliliği gelen memurlar gün ve yıl sektirmeden emekli olurlardı.

Emeklilik yaşı 65'e çıkarılınca, mezarda emekliliğe hayır diyenlerin emekliliği geldi halde emekli olmamak için çalışmaya devam ettiğini son yıllarda daha sık görür oldum.

Belli ki geçmişten günümüze emeklinin yüzü, aldığı emekli maaşından dolayı hiç gülmemiş.

Yalnız emekli maaşı ne kadar hep düşük olsa da en düşük emekli aylığı alanların maaşı hep asgari ücretin üzerinde imiş.

2023 yılının ikinci yarısında asgari ücret 11.400 lira iken en düşük emekli maaşı 7.500'de kaldı. Yıl boyunca da böyle devam etti.

2024 yılında asgari ücret 17.000'e çıkarken en düşük emekli maaşı 10 bine yükseldi ama asgari ücretli ile arasındaki makas daha da açıldı.

Emeklinin fazla değil, bir asgari ücretli kadar maaş verin isteği kulak ardı edildi. 

Anladığım kadarıyla geçmişten günümüze emekliler hep kıt kanaat ve beklenti üzerine ömürlerini tüketmiş. 

Onlar için hayat ne kadar zor olsa da hiçbir zaman kiralar onların maaşını sollayıp geçmemişti. Emeklilerin içinde bulunduğu hali pürmelali anlatmak için 2023-2024 yıllarında emeklinin aldığı maaşın bir kira parası etmeyecek kadar olduğunu söylersek işin vahameti daha iyi anlaşılmış olur. 

Öyle zannediyorum, bu emekli enflasyonunda emeklinin çilesi hiçbir zaman bitmeyecek. 

Öyle görünüyor ki beddualar da değişecek. Eskiden "Öğretmen Olasıca! " bedduaları, "Emekli Olasıca!" şekline dönüşürse hiç şaşırmam. 

Belki de özellikle en düşük emekli maaşı alanlar için en güzel temenni, "Emekli olmadan ölesin" olacaktır. Acı bir temenni ve ölüm hiçbir zaman temenni edilmez ama durum maalesef budur. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde