Ana içeriğe atla

Bulaşık Makinesi Kolaylıkmış!

Çok dertliyim çok. 

Hayırdır? 

Yemek yapmak neyse de ömrüm bulaşık yıkamakla geçti. Yıkarken belim ağrıyor, ayaklarıma kara sular iniyor. Bıkıp usandım. Üstelik yıkarken dünyanın suyu gidiyor. Su da eskisi gibi sudan ucuz değil. Cep yakıyor. 

Ne düşünüyorsun? 

Herkes bulaşık makinesi aldı. Ben de alayım, teknolojiden yararlanayım. Makine yıkarken ben de başka işle uğraşayım diyorum. Üstelik elde yıkamadan daha az su ile tertemiz yıkıyormuş. Böylece sudan da tasarruf etmeyi düşünüyorum. Ayrıca benim için çok büyük kolaylık olacak. Alanlar öve öve bitiremiyor faydasını. Düğmeye basıp o kendi kendine yıkayacak, ben ise keyif çatacağım. 

Alma diyeceğim ama belli ki kafaya koymuşsun. 

Niye ki?

Az su harcıyormuş, kolaylıkmış, temiz yıkıyormuş dediklerine bakma. 

Ya ne? 

Makineyi alacaksın. En iyi deterjanı koyacaksın. Bir defa tabaklar makineye kendisi girmiyor. Onları makineye koymadan önce bir güzel kabasını aldıracaksın. Sonra tek tek uğraşıp bir güzel yerleştireceksin. 

Kabasını anlamadım. Bunu yapıncaya kadar yıkarım zaten. 

Ben de onu diyorum. Musluğu açıp tüm tabakları tek tek elden geçirip musluğun altına tutacaksın. Şarıl şarıl su akacak. Kabasını aldığın tabağın suyunu sağa sola akıtmadan makineye istifleyeceksin. Değilse temiz yıkamaz. Bunu sabah, akşam ne tabak çıktı ise aynı yol ve yöntemi deneyip makineyi dolduracaksın. 

Sonra? 

Makinenin yağını tuzunu koyup düğmeye basacaksın. Yıkamaya başlayacak. 

Ne kadar sürer? 

Ne kadar sürdüğünü bilemem. Bildiğim elde daha çabuk yıkarsın. Makine yıkarken uyur uyanırsın, gezer dolaşırsın. Gelir gider bakarsın. Makine yıkamaya devam eder. Az su gider dediklerine bakma. Sadece sen görmüyorsun. Bunu suyun gittiği atık bilir. Çalışırken giden elektriği söylememe gerek yok. 

Başka? 

Nice sonra makine yıkamayı bitirir. Hemen çıkamayacaksın. Yıkanan kap kacağın suyu akacak. Sonra kapağını açacaksın. Makinenin temiz yıkayıp yıkamadığına bakacaksın. Güzel yıkanmayanları tek tek ayıracaksın. 

Bu ayırdıklarımı ne yapacağım?

Makineden önce yaptığını. 

Ne anladım ben bundan? 

Ama sen istedin. Üstelik daha bitmedi. 

Daha ne yapacağım? 

Makinede yıkanan değişik ebat ve yere ait tabakları çıkarıp körebe oynar gibi elindeki tabakları eski yerine tek tek koyacaksın. Bu şuranın mıydı, buranın mıydı diye beyin jimnastiği yapacaksın. O raftan bu rafa dört döneceksin. Gittiğin rafa bir daha bir daha gideceksin. 

Başka? 

Makineyi boşaltınca oh be dünya varmış diye derin bir oh çekeceksin. 

Elde yıkasam daha iyiymiş. 

Dedim ama dinlemedin. Kendi düşen ağlamaz. 

Bir daha da makineyi çalıştırmam. 

Öyle denir de o makine alındı bir kere. Artık durmadan çalışacak. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde