Ana içeriğe atla

Paraşüt Aday

Paraşüt aday, bir şehirde iskan eden, o şehirle özdeşleşmiş onca kişinin arasından bir aday çıkaramayıp, başka şehirden isim yapmış birini o şehirden aday göstermeye denir.

Paraşüt aday kapasiteli, kaliteli, güçlü, ünlü ve ağır top biri de olabilir. 

Kazandığı takdirde o şehri çok iyi yönetebilir.

Yalnız bu yöntem daha önce denendi. Kendisini başka yerde ispatlamış nice tanınır olanlar aday yapıldı. Fakat başarı gelmedi. Hepsi de daha az tanınır olanlara mağlup oldu. Seçmen dışarıdan aday yapılanlara prim vermedi. Bakalım bu sefer nasıl olacak? Bunu da seçim akşamı sonuçlar açıklanınca göreceğiz.

Bir şehre, bir metropole başkan yapılacak kişinin illa o şehirde doğmuş olması gerekmez. Oraya başkan olacak kişinin daha adaylıkta adı geçmez iken o şehirde ikamet etmesi, orada yaptıklarıyla ön plana çıkmış olması tercih edilir seçmen için. Çünkü o toprağın insanıdır ve burayı mesken edinmiştir. Rızkını buradan temin etmektedir. Oturduğu mahalde komşuları vardır. Gezip dolaştığı yerler vardır. En azından çevresi onunla oturup kalkmıştır. 

Paraşütle gelen öyle mi? Şehri bilmez, çevreyi bilmez. Bir tek komşusu bile yoktur. Çünkü orada oturan biri değildir. Ne evi vardır ne barkı ne de akrabası. Aday olur olmaz ilk işi gidip o şehirden bir ev bulmak olacaktır. Seçimi kazanırsa orada oturmaya devam edecektir. Kaybederse seçim gecesi o şehirle işi bitecektir ve kiraladığı evi terk edecektir.

Kısaca bir şehre dışarıdan paraşütle gelip aday yapılan kişi o şehir için iğreti adaydır. O şehirde kalıp kalmaması seçimi kazanmasına bağlıdır. O şehirde yaşayan diğer adaylara göre seçime 1-0 yenik başlar.

Bu durum bilinmesine rağmen partiler önemsedikleri şehir için paraşüt adaydan bir türlü vazgeçmiyor.

Belli ki bu tür şehirlere çok önem veriyorlar ve kazanmak için ağır toplarını sahaya sürüyorlar. Mevcut başkandan çekiniyorlar. Bunu yense yense güçlü bir figür yener diye düşünüyorlar.

Böyle düşünseler de aslında bu paraşütle aday o şehir insanı için inciticidir. Çünkü bu demektir ki o şehirde oturan milyonlarca kişi arasından şehri yönetecek uygun aday görmemek demektir. Sizi yönetecek dışarıdan bir aday getireceğim demektir. Paraşütle gelen aday suni adaydır.

Partiler unutmasınlar ki galibiyet ve zaferler şöhret olmuş kişilerle kazanılmaz. Sahayı iyi bilen, seçmenin nabzını tutan nice isimsiz kahramanlar ağır toplara galip gelmiştir.

Benimki bir tespittir. Hangisi kazanır bilinmez. 

Buna seçmen karar verecektir. Yalnız korkunun ecele faydasının olmadığı gerçeği hiç unutulmamalıdır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde