Ana içeriğe atla

Paraşüt Adayın Avantaj ve Dezavantajları

Bir metropole, ülke çapında alanında şöhret bulmuş birini, dışarıdan aday olarak göndermek ne demektir?

Bu şehre çok büyük önem veriliyor demektir. 

Karşısındaki adayı çok güçlü görüyor demektir. 

Karşısındaki adaydan çok korkuyor demektir. 

O şehirde adaylığa layık kimseyi bulamamak demektir. 

O şehri dışarıdan gönderdiğim biriyle yöneteceğim demektir. 

O şehri başkasına emanet edemem demektir. 

Bir kez daha kaybetmekten çok korkuyorum demektir. 

O şehri ikinci defa şansa bırakamam demektir. 

Ben sizi paraşütle gönderdiğim adayla yöneteceğim demektir.

Bir deliğe ikinci defa girmek demektir. 

Bu son dediğini anlayamadım.

Daha önce denendi bu yol ve kaybetti. O zaman da şimdikinden daha şöhretli bir ağır topunu göndermişti. Buna rağmen aynı yol yeniden deneniyor. Belki öncekine göre şimdiki aday ve hava daha avantajlı görünüyor.

Şehrin bünyesi niye kabul etmedi bunu?

Şehrin insanı ister tanısın ister tanımasın ama aday içimizden biri olsun. Sokak ve caddelerimizi bilen, şehirle özdeşleşmiş olmalı diyor. Gönderilen aday iyi ve başarılı olabilir ama yabancıya sıcak bakmıyoruz demek istiyor. Çünkü bu, başka bir sınıftan sınıf başkanı göndermek gibidir.

Dışarıdan gelen aday avantajlı ve favori dedin. Biraz açar mısın? Önceki paraşütle gönderilmiş adaydan farkı ne?

Adayın genç  ve daha önce yıpranmamış olması aday yönünden bir avantaj. Diğer avantaj ise metropolü yöneten başkan seçim ittifakıyla kazanmıştı önceki dönemini. Şimdi ise o ittifaktan iz kalmadı. Her biri kendi adayını gösteriyor. Dışarıdan gönderilen aday ise ittifakın ortak adayı olarak seçime hazırlanıyor. Bu da onu avantajlı kılıyor. Şu var ki seçimi ya da maçı her zaman avantajlı olanlar ve favoriler kazanmıyor.

Dışarıdan paraşütle aday gösterilenin şehre yabancı olmasının dışında başka dezavantajı var mı?

Olmaz olur mu?

Nedir?

Bu kimseyi aday yapanın işi adaya bırakmaması. Kendisinin her yönüyle ağırlığını koyması.

Bu avantaj değil mi?

Avantaj görünse de aslında avantaj değildir. Aday geri planda kalır. Seçim de adaylar arasında değil de rakip adayla kendisi arasında olur.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde