Ana içeriğe atla

Seçime Beş Kala

Partim tarafından falan şehre aday gösterildim. Ne yapmam lazım?

Kazanmak için seçim çalışması yapman gerekecek.

Onu biliyorum da ilk nereden başlayayım?

Sabah güneş doğmadan yola çıkman gerekiyor. Sabah sabah kimseyi göremem ki.

Camiye gideceksin camiye.

Ama ben belediye başkanlığına hazırlanmam lazım.

Bu da bir çeşit seçim çalışması. Hatta seçim çalışması böyle olur.

Ama ben aday gösterilmeden önce sabah namazına gitmemiştim ki.

Olsun, varsın. Her şeyin bir ilki olur. Ayrıca herkes öyle yapıyor.

Hangi camide kılayım namazı?

Merkezi ve bir anlam ifade eden cami.

Ama birkaç cemaat. Kim görecek beni?

Basını da çağıracaksın basını.

Her gün sabah namazına gidecek miyim?

Seçime kadar değişik camilerde boy göster. Böylece hem dünyalığını kazanırsın hem de ahiretini.

Namazı kıldım. Sonra?

Namaz bitimi cemaatle hasbihal et. Bu arada gittiğin camide çorba dağıtmayı da ihmal etme.

Ben mi dağıtacağım?

Hayır, ekibin.

Sonra ne yapayım?

Sonra tüm şehri akşam sabah dolaş. Daha önce gitmediğin, selam vermediğin yerlere git. Böyle böyle ısınırsın. Unutma, sabah namazını her gün farklı camide kılacaksın. Gideceğin camiyi daha önce haber ver ki partililer camiyi doldursun. Bu vesileyle cami bir cemaat görsün. Namaz bitimi imamla tokalaş. Onunla ayaküstü sohbet et. Cemaatten biri oğluma, kızıma, gelinime, komşuma, damadıma iş lazım derse o iş kolay. Önce beni bir kazandırın de.

Ama her diyeni böyle işe alamam ki.

Olsun varsın. Ne isterlerse tamam de. Sakın ola ağzından hayır çıkmasın.

Sonra?

Sonra kim öle kim kala.

Ama söz?

Söz dediğin nedir ki senin. Başkan olacaksın başkan. Şehrin emini olacaksın. Yetmez mi bu. Sonra söz verip de sözünü yerine getirmeyen ilk siyasi sen olmayacaksın ki...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde