Ana içeriğe atla

Yüzü Gülen ve Gülmeyen Emekliler

Emeklinin yüzü gülmüyor. Dertli mi dertli. Çünkü aldığı maaş yetmiyor. Çoğunluğu böyle olmakla beraber yüzü gülen emekliler de var. Bunlar:

Emekli olduktan sonra yüksek maaş almaya devam edenler. Ki bunların sayısı azdır. 

Emekli olduğu halde işinin başında çalışmaya devam edenler. Bunlar için aldıkları emekli parası dişinin kovuğunu bile doldurmaz. Niçin mutlular? Çünkü babadan kalma ya da baba sermayesiyle açtığı veya işlettiği işletmeden ya da zamanında açtığı dükkandan ticaret yapmaya devam ediyorlar. Bu tiplere emekli parası yatırmaya bile gerek yok. Çünkü yaptıkları ticaretten kazançları iyi. Hele fiyatların oturmadığı, uçuk kaçık olduğu bu enflasyonlu dönemde deli para kazanıyorlar. Paraya para demiyorlar. Bunlar da yüksek emekli maaşı alan kesim gibi tuzu kuru insanlar. Yani sadece emekli maaşına talim etmiyorlar.

EYT veya başka yollarla erkenden emekli olduğu halde aynı işyerinde veya başka işletmelerde çalışmaya devam edenler de mutlu. Çünkü çalıştıkları için asgari veya daha üstü maaş alıyorlar. İlaveten emekli maaşı alıyorlar. Diyelim ki asgari ücret alsın. 17.000 artı en düşük emekli maaşını da ekleyince bu emeklinin maaşı 27 bin liraya çıkıyor. Kısaca bu tür çalışan emekliler için aldıkları emekli maaşı kendilerine her ay ek zam gibi gelir.

En düşük emekli maaşı alıyordur ama bankada, kur garantide yüklü parası vardır ya da döviz ve altını vardır. Bankadan bankaya gezerek en yüksek faiz veren bankayı bulurlar. Bankanın verdiği aylık faiz, aldığı en düşük emekli maaşının kaç katıdır. Ana paraya dokunmadan faizle geçimlerini sağlarlar. Bu tür emekliler de mutlu.

Emekli olduktan sonra emlakçılık, araba alım satım gibi gayriresmî iş yapanlar. Araba ve arsa piyasasını takip edip uygun fiyata aldıklarını daha yüksek karla satıyorlar.

Emekli olduğu halde kendisi, eşi, çocuğu hanede kim varsa çalışanlar. 

Hem Avrupa hem de Türkiye'den emekli olanlar.

Avro ile emekli maaşı alıp Türkiye'de bozdur bozdur harcayanlar. 

Emekli olup kirada birden fazla evi olanlar. Emekli maaşına ilaveten gelen kira epey bir yekûn tutuyor.

Emekli olduğu halde siyasette aktif çalışanlar. Bunlar emekli maaşına ilave olarak devletin kurum ve kurullarının yönetim kurulunda görev almak suretiyle birden fazla yerden maaş alanlar.

Emekli vekil olduğu halde fiilen vekil, danışman, bakan yardımcısı ve bakan olanlar.

Hem emekli hem muhtar hem de işine devam eden muhtarlar.

Karı koca emekli olanlar. Bunların maaşları düşse de iki emekli maaşını birleştirince bir çalışan kadar ücret alanlar.

Aklıma gelen mutlu emekliler bunlar. Bir de en asgari seviyede emekli maaşı aldığı ve bu maaşı yetmediği halde sevdiği siyasiye halel gelmesin diye aldığım yetiyor da artıyor diyen, aslında mutlu olmayan ama mutlu görünen emekliler var.

Bir diğer emekli türü daha var. Bunlar ilaveten çalışmaya devam edenler. Bunların özelliği en düşük emekli maaşı alanın ne kadar prim yatırdığını, kaç sene çalıştığını, dünyanın neresinde bu şekil erken emekliliğin olduğunu, halbuki Avrupa’daki emekli 65 yaşına kadar çalışıyor diyen kesim. Düşük emekli maaşına bu şekil gerekçe bulan sanıyor ki emekli emekli olmak için kendi göbeğini kendi kesmiş. Siyasi iradelerin bunda hiç suçu yok. Bunlar savunmacı refleksle konuşanlar.

Yüzü gülen bunca emeklinin yanında yüzü gülmeyen emekli ise en düşük emekli maaşı alan, çalışacak ama alanında iş olmayan ya da yaşı el vermeyen kesim ki işte bunlar için bu yaşta hesap kitap yapmak, kendi kendine yetinmemek çok zor olsa gerek. Esas düşünülmesi gereken ve ilave ücret ödenmesi gereken kesim bu kesim. Çünkü en fazla bunlar mağdur. Maalesef ki bunları gören yok.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde