Ana içeriğe atla

Bilin İstedim

Trafikte bir kişiye çarpıp ölümüne sebebiyet verdiniz. Korkmayın dünyanın sonu değil. Ölenle ölecek değilsiniz. Öyle karalar bağlayıp öldüm bittim demeyeceksiniz. Mutlaka vardır bir çaresi. 

Şayet bir kişiye trafikte çarpar, asli kusurlu olursanız, cezası üç yıldır. Üzülmeyin.

Çünkü "geçmişiniz, sosyal ilişkileriniz, fiilden sonraki ve yargılama sonrasındaki davranışlarınız ve cezanın üzerinizdeki olası etkisi” mahkeme tarafından tespit edilirse cezanız 2 yıl 6 aya iniyor.

Bir kişinin ölümüne sebebiyet verince bu kadar yatılır mı, fazla değil mi, ölenle ölünür mü demeyin. Burada mahkemedeki haliniz de önemli.

Şayet mahkeme, "kişiliğiniz, sosyal ve ekonomik durumunuz, yargılama sürecinde duyduğunuz pişmanlığı” tespit ederse, 2 yıl 6 aylık hapis cezanız, 27.300 liraya çevriliyor.

Bunun için hakim karşısında pişmanım diyeceksiniz. Unutmayın, bugün olsa yine çarparım demeyeceksiniz.

Kişilik, statünüz ve pişmanlığınıza rağmen bu para cezası sizin için fazla biliyorum. Ne edersiniz ki adalet bu cezayı gerektiriyor.

İçeride yatmamak için bu parayı hemen öderseniz belki erken ödeme indiriminden de yararlanabilirsiniz.

Yok ödemem derseniz, belki size taksit imkanı bile sunulur.

Kısaca içeride yatmayacaksınız.

Biz buna adalet diyoruz efendim.

Oldu olacak bir de askerliği bedelli yapayım dediniz. At mı, deve mi demeyin. Taksirle ölüme sebebiyet verme karşılığında 2 yıl 6 ay ceza için 27.300 ödedim. Bunu da öderim dediniz.

Hiç tavsiye etmem. Çünkü 1 aylık bedelli askerliğin bedeli öyle hapishane bedeline benzemez. Tamı tamına 182.608 lira ödemeniz gerekecek. Yani günlüğünüz 6 bin liraya gelir. Halbuki hapsin günlüğü 30 liradır. Seç beğen.

Bu arada yukarı da taksirli ölüme neden olma cezası olan 2 yıl 6 aylık hapis cezasını küçümseyip herhangi birini öldürmeye, bunun için silah ve bıçak kullanmaya kalkmayın. Öldürür, yatarım demeyin. Çünkü bu ceza sadece trafikte öldürmeyle alakalı. Değilse bir otuz yıl yatarsınız. Ayrıca bu ceza ve indirimden yararlanmak için arkanız kalın olmalı. Mesela babanız Cumhurbaşkanı olabilir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde