Ana içeriğe atla

Ne Zaman, Nasıl Kurtuluruz?

Siyasetten çok şey beklemediğimiz zaman, 

Siyasileri kurtarıcı görmediğimiz zaman, 

Siyasilere demokratik tepkimizi gösterdiğimiz zaman, 

Sandığın her şey olmadığını kabul ettiğimiz zaman, 

Yasama, yürütme ve yargı bağımsızlığına kavuştuğumuz zaman, 

Siyaset kurumu, eşit şartlarda ve alternatifler arasında bir yarış olduğu zaman, 

Devletin kurum ve kuruluşlarında eşgüdüm, uyum, birbirini denetleme, birbirini tamamlama ve istişare olduğu zaman, 

Devlet yönetiminde ortak akıl hakim olduğu zaman

Devlet yönetiminde maceraya yeltenilmediği zaman, her kim yeltenirse ne yapıyorsun, az dur hele dendiği zaman, 

Devletin tüm kurum ve kuruluşlarında, tıkırında işleyen bir sistem kurduğumuz zaman, 

Devlet ve ülkenin menfaatini, siyasilerin kazanmalarının üstünde tuttuğumuz zaman, 

Devlet yönetiminde devri sabık uygulamadığımız zaman,

Gücü, kuvveti, makam ve mevkii, statüsü ne olursa olsun, yanlış yapandan hesap soracak makamları oluşturduğumuz ve adalet sistemini kurduğumuz zaman,

Tepeden tırnağa kadrolaşma yoluna gitmediğimiz zaman, devletin her kademesinde bu ülkenin farklı renklerine yer verdiğimiz zaman, atama ve yükselmelerde sadakatten ziyade ehliyet ve liyakati esas aldığımız zaman,

Devletin her kademesinde tek taraflı bir mekanizma olan istifa müessesesinin işletildiği zaman,

Hakkında iddia ve itham olan devlet görevlileri hakkında objektif bir inceleme ve araştırma yapıldığı ve gereği yapıldığı zaman,

Kazanmak uğruna halkı kutuplaştırmadığımız zaman,

Halkın bir kesimini öcü göstermediğimiz zaman,

Korku ve enkaz siyaseti yapmadığımız zaman,

Algı siyaseti yerine olgu siyaseti yaptığımız zaman,

Bu ülkenin ana ve asli unsuru olarak sadece kendimizi ve zihniyetimizi görmediğimiz zaman,

Devletin hangi kademesinde çalışırsak çalışalım, görevimizi tadında ve kıvamında bıraktığımız ve kendimizi bulunmaz Hint kumaşı görmediğimiz ve görevimizi başkasına bıraktığımız zaman,

Başta siyaset olmak üzere her alanda alternatifler ürettiğimiz zaman,

Toplum olarak yanlışlara ortak tepki verdiğimiz ve birbirimizin hakkını savunduğumuz zaman,

Yanlış yapan için bizden diye sessiz kalmadığımız zaman,

Hangi düşünce ve görüşte olursak olalım, birbirimize empati yaptığımız, saygı duyduğumuz ve hiçbir görüşün trolü olmadığımız zaman,

Eleştiriye açık olduğumuz zaman, 

Tespitlere, içimize sinmese de işimize gelmese de eyvallah deyip çözüme odaklandığımız zaman,

Başkasının gözündeki çöpü görürken kendi gözümüzdeki merteği de gördüğümüz zaman,

Siyaseti siyasilere bırakıp kendi işimize yöneldiğimiz zaman,

Her alanda çeneyi bırakıp ülke için katma değer ürettiğimiz zaman...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde