Ana içeriğe atla

Ne Ayak!

Bazılarını anlayamıyorum. Daha doğrusu anlamakta zorluk çekiyorum.

Kimden bahsediyorsun?

İsmin ne önemi var. Önemli olan eylem değil mi?

Ne yapıyor da?

Birilerinin icraatını eleştiriyor. Yerden yere vuruyor. Olmaz bu kadar da diyor. Şöyle yapın diyor. Dediklerini video olarak paylaşıyor. 

Eee, ne var bunda? İcraatı beğenmiyorsa eleştirecek elbet.

Eleştirsin eleştirmeye ama eleştirdiğiyle kalmıyor. Sonra bir bakmışsın, yerden yere vurduğu ile seçimde bir araya geliyor. Seçime birlikte giriyor.

Siyaset bu. Girmesinde ne sakınca var? 

Sakıncası, beğenmediği icraatı bu birliktelik sayesinde yeniden zirvede. Aynı eleştirdiği icraatlar hız kesmeden devam ediyor. Bugün eleştirdiklerinde payı var. Çünkü destek oldu. Büyük çelişki bu. Söz ve eylem çelişkisi.

Kazan kazan politikası güdülmüş olmalı. 

Kazan kazan politikasının da bir omurgası olmalı. Siyasi birliktelik asgari müştereklerde bir araya gelme amacıyla yapılır. 

Hazar asgari müştereklerde anlaşmışlardır. 

Sanmıyorum. Seçim birlikteliği için şunları şunları yaparsanız ittifak yapabiliriz dediler. Öne sürdüğü maddelere tamam dendi. İmzalar atıldı. Fakat gel gör ki şartların hiçbiri yerine getirilmemiş. 

Kısaca kandırılmış. 

Aynen öyle. 

Bir daha seçim ittifakı yapmaz o zaman. Çünkü bir delikten ikinci defa girilmez. 

Sen öyle san. Bir taraftan imza attığımız şartlar yerine getirilmedi diye dert yanıyorlar. Biz seçime kendi adaylarımızı çıkaracağız diyorlar. 

Tamam işte. 

Tamam değil. Zira adaylarını açıklamıyorlar. Seçim ittifakı için göz kırpıyorlar. 

Ne gibi? 

Şu büyükşehri, bu büyük ilçeyi bize verirseniz, ittifakta varız diyorlar. 

Pazarlık için kendilerini ağırdan satıyorlar o zaman. 

Aynen öyle. 

Bu sayede bazı kazanımlar elde etmiş olacaklar. 

Kazanabilirler de böyle giderse inandırıcılıklarını kaybederler. 

Niçin? 

Millet demeyecek mi durmadan eleştir, ardından ittifakında yer al. Bu ne iş bu ne ayak bu ne perhiz bu ne lahana turşusu bu ne yaman çelişki diye. Kısaca yanlışa ortak oluyor. Bu da seçmen nezdinde itibar kaybına uğramak demek. Parlamakta olan partisini intihara sürüklemek demektir. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde