Ana içeriğe atla

e mesem'e Not Girişi

Bana diyorlar ki çok sabırsızsın?

Soruyorum onlara, nereden biliyorsun? Test ettin mi beni? 

Biz biliriz diyorlar. 

Yahu çıldırtmayın beni! Test kriteriniz nedir? 

Kem küm efendim. 

Diyorum iftira atıyorsunuz. Buyurun halebi orada ise arşın burada. Gelin beni e mesem sisteminde test edin. Sabrın en güzel örneklerini orada verdiğimi görün diyorum. 

Ne varmış e mesem sisteminde? Şifrenle giriyorsun. Puanları tak tak girip çıkıyorsun diyorlar. 

Kafaya koymuşlar bir defa sabırsızım diye. İkna etmek ne mümkün onları. Ön yargılarından Nuh deyip peygamber demiyorlar. 

Sanıyorlar ki e mesem denen Diploma Telafi Programı ve Mesleki Eğitim Merkezi, e okul gibidir. Şifreyle girip toplu halde puanları yazıp, tab tuşuyla diğerine geçirip tüm notları girdikten sonra yukarıdaki dört rakamlı şifreyi girip kaydet tuşuna bastıktan sonra işlet tamam olacak ve hepsi üç beş dakikalık mesele. Davulun sesi uzaktan gür gelirmiş böyle. Bunu ancak eşekten düşen bilir. 

Yine de ben anlatayım e mesem sisteminin sabrımı nasıl test ettiğini ve bu sınavı nasıl geçtiğimi. 

Doğrudur şifre ile gireceksin bu e mesem'e de. Önüne öğrenci listesi çıkıyor. Her bir öğrenciyi tek tek açacaksın. Her birinin puanını tek tek gireceksin. Her girdiğin puanı kaydet tuşuna basıp onaylayacaksın. Onayladıktan sonra diğer öğrenciye geçmek için kaydet butonunun penceresini kapatıp sıradaki öğrenciyi tıklayacaksın. Baştan sona tüm öğrencilerin her birine bu şekil emek sarf edeceksin. 

Sistem atmazsa, mesemlerin puanını girmenin yolu budur. Bilmiyorum başka çıkar yol deyip biraz belin ağrır, gözün yorulur ama varsın olsun dersin. Ama bununla bitmiyor. 

Bazen sayfa açmıyor. Uğraşır didinirsin. Bir öğrenciyi bari girebilseydim dersin. 

Başka bir vakit tekrar tekrar denersin. Ne bitmez güncellemesi oluyor bu mübareğin. 

Diyelim ki bir gün sistemin keyfi yerinde. Puan girdiriyor. Keşke tüm mesemliler sınava girse de oturunca hepsini giriversen. İğneyle kuyu kazmak gibi mesemlilerin puanını elde etmek. Beyefendinin ya da hanımefendinin keyfi yerinde olacak da sınava girecek, sınava girdiğini bilecek. Sınav tarihinden sonra bulduğun öğrenciyi bulduğun yerde sınav yapacaksın. Bazı öğrenciler var ki sınavını yapmak için sıra bekleyeceksin. Sınava çağırırsın. Güç bela gelir. Senden kalemin var mı diye kalem ister. Varsa verirsin. Yoksa sınıf, koridor, bahçe, olmadı markete gidip kalem alıp gelecek ve senin sınavına girecek. Ölme eşeğim ölme. 

Neyse hamamlar sıcak olur. Böyle bir hamama girdiysen terleyeceksin. Güç bela sınav puanlarını üç yazılı sütunundan ilk iki tanesine girdin. Üçüncü yazılı sütunu da var. Haftalık ders saatine bakmaksızın tüm derslerden iki sınav şartı varken mesemlerdeki üç sütunluk yazılı kısmını anlamak mümkün değil ama mucidinin bir bildiği olsa gerek. (Elimde yetki olsa e okul gibi basit bir sistem yerine emsali görülmemiş bu sistemi icat edene, emsallerine göre olağanüstü bir şeylere imza attığı için vermedik başarı belgesi bırakmazdım. Yedi sülalesini bu icadından dolayı babadan oğula miras geçecek şekilde beslerdim).

Üçüncü yazılı sütununu boş bırakıp iki tane de performans puanı giriyorsun. Tam bitirdim, şükürler olsun derken efendim, nur yüzlü bir fani seni ertesi günü görüyor. Sayın hocam, performansın birini yazılı kısma yazmak gerek. Çünkü ortalama farklı çıkıyor deyiveriyor. Böyle birine nasıl kızarsın. Hazır sana yeni bir iş bulmuş. Teşekkür etmek lazım.

Şimdi yeniden bilgisayara oturup her bir öğrenciyi tek tek açıp ikinci performans puanını silip üçüncü yazılı sütununa yazacaksın ve kaydet tuşuna basacaksın. Neresi zor bunun değil mi? Puanları girdikçe la havle çekiyorsun. Bazen böyle not gireceğime ve bu kadar uğraşacağıma, vara eskinin çarşaf listesini doldurayım, şimdiye çoktan biterdi geliyor ama olsun. Ama her ne olursa olsun sistemin mucidine olan sevgin ve saygın bir kat daha artıyor. Analar ne zekalar doğurmuş diyorsun. Böylece vakit geçirmiş oluyorsun. Değilse boş boş oturmakla vakit geçer miydi değil mi? Hoşça vakit geçirmek ve sabrın en güzel örneklerini vermek isteyen, lütfen mesemlere girsin. Kitapsız, deftersiz, ilgisiz, silgisiz, kalemsiz, akılsız tahta nezaretinde ders işlemenin verdiği hazzı da bir tatsın.

Diploma Telafi Programı puan girişini de diğer yazımızda ele alalım.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde