Ana içeriğe atla

Yeni Bir Yaşa Daha Girmek İstemiyorsanız...

Ortaokulda dersime giren ve bana doğru bilgi öğrettiklerini sandığım sosyal bilgiler öğretmenlerim, beni hayal kırıklığına uğrattılar.

Yazık aldıkları maaşlara... 

Beynimi zehirlemişler maalesef.

O zehirli ve yanlış bilgilerle bu yaşa geldim.

Geldiğim yaş itibariyle yeni bir yaşıma daha girdim.

Şimdi o zehirli bilgilerini nereye koyayım?

Güya Anayasa Mahkemesi;

En son mercii,

En büyük mahkeme,

Verdiği kararlara aykırı hareket edilemez. Karar içimize sinse de sinmese de eleştirilir ama uygulanamamazlık edilemez,

Kararı uygulamamak anayasal suç...

Türünden, bir alay terane anlatıp durmuşlardı.

Koskoca öğretmenler yalan söyleyecek değildi ya. Ben de aval aval dinlemiştim onları ve doğru budur demiştim.

İşin garibi, aynı yanlış anlayış sosyal bilgiler ders kitaplarına da girmişti.

Yeni yaşım itibariyle tıpkı Berlin'de hakimler olduğu gibi yanı başım Ankara'da da hakimlerin olduğunu öğrenmiş bulunmaktayım.

Eski yanlış ezberlerimden hemen kurtulmam mümkün değil ise de artık uygulamada doğru bilginin şu olduğu su götürmez bir gerçektir:

Anayasa Mahkemesi nihai karar veren bir mahkeme olsa da en büyük mahkeme değildir. Büyük mahkemelerden biridir. Anayasa Mahkemesi de bir mahkemedir, Yargıtay da.

Diğer büyük mahkeme olan Yargıtay, Anayasa Mahkemesi'nin kararını ister uygular ister uygulamaz.

Yargıtay, Anayasa Mahkemesi'nin bozma kararına muhalefet edip direnebilir.

Tüm bu olup biten tartışmalar, yıllar önce bir okul müdürünün, okul müdürü mü büyük, okul-aile birliği başkanı mı sorusunu aklıma getirdi. O okul müdürü bu soruyu epey bir sorun etti. Sorunu nasıl çözdü, hala çözüm bekleyen bir sorun olarak mı görüyor, inanın bilmiyorum. Bildiğim, soruyu herkese sorduğuydu. Soruya önce gülüp ardından okul müdürü dedim ise de ona göre okul aile birliği başkanı daha büyüktü. Neyse bu da ayrı bir sorun ama şimdi sırası değil.

Biz gelelim esas sadede. Siz siz olun, her öğretmenin verdiği bilgileri doğru kabul etmeyin. Yoksa benim gibi bir zaman sonra biyolojik yaşınızın yanında yeni bir yaşa daha girmiş olursunuz da bu da sizi daha erken ihtiyarlatmaktan başka bir işe yaramaz. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde