Ana içeriğe atla

Dini Bayram Tatillerinde Camilerimiz Mahzun! **


Bayram dolayısıyla yaşlı bir komşumuzu bayramlamak için öğleden sonra ziline bastım. Otururken konuşmaya başladı. Mahalle imamından dertliydi: "Camide bir imam, bir müezzin var. İkisi de bayram dolayısıyla yoklar. Namaz kıldıracak kimse yok. Görevliler, camiyi aç diye birine anahtarı bırakıp gitmiş, tatillermiş" dedi.

Çoğu camilerimizde durum üç aşağı, beş yukarı aynı. Dini bayramlarda cami cemaatinin özellikle cami cemaatinin müdavimlerinin kanayan yarasıdır bu. Hatta bazısı "İmamın izni mi olur" diyor. Katılır veya katılmazsınız ama durum bu.

İmam olmadığı zaman caminin anahtarı ya kapının yanına asılır, ya halının altına konur. Çoğu zaman ezan okuyacak bulunmaz, okunsa da zamanında okunmaz. Haydi ezan okundu diyelim. Bu sefer namazı kim kıldıracak? Çoğu zaman namazı ya ehliyetsiz biri kıldırıyor, ya herkes kendi başına kılıyor, ya da kıldıran yok diye vatandaş evine geri dönüyor. Cemaatten biri imam olayım diye mihraba geçince "Bunun arkasında namaz olmaz" deyip namazını ferdi kılan bile çıkabiliyor. Hasılı amcanın dediği gibi camide görevli yoksa sorun var. Bu sorunu nasıl çözeceğiz? Böyle devam edip gidecek mi? Yok mu bu işin bir olur tarafı?

Bu işin tek çözümü görevlinin olması. Cami görevlisi de tatil yapacağına göre o zaman bu çözüm, çözüm değil. O zaman geçici bir çözüm olarak ne yapılabilir diye kendi kendime sordum. Aşağıdaki çözüm önerilerini buldum:
1. Bayramlarda cemaatle namaz kılınan camiler planlanabilir. Nasıl ki tatillerde ve akşam 18.00'den sonra nöbetçi eczaneler devreye giriyorsa, vatandaş "Bu eczane niye kapalı değil" diye sormuyorsa birbirine yakın camiler nöbetçi cami olarak müftülükçe belirlenip tatil boyunca hangi camilerde cemaat olunacağına dair bir liste caminin görünür yerlerine asılabilir. Belirlenen bu camilerde din görevlileri nöbetleşe namaz kıldırabilir.
2. Camide bir imam ve bir müezzin görev yapıyorsa ikisi birden tatile çıkmayabilir. Nöbet usulü cemaatlerine imam olabilirler.
3. Camide tek görevli varsa bir başka caminin görevlisi görevlendirebilir. 
4. Her halükarda cami görevlileri izin yapacak, bunun başka yolu yok denirse her camide görevli olmadığı takdirde namaz kıldıracak fahri kişileri cami görevlileri daha önceden hazırlayabilir. Hatta müftülükler istekliler arasında "Namaz kıldırabilir" sertifikası verebilir. Bu gönüllü kişiler koyunun olmadığı yerde keçiye Abdurrahman Çelebi denir misali namaz kıldırabilir.
5. Her imam, kendisi olmadığı takdirde namaz kıldıracak kişiyi cemaate duyurabilir. 
6. Her imam cemaatine nasıl imam olunur üzerine bir vaaz verir. Yokluğunda namaz kıldıracak kişiyi yetiştirir.

Gördüğünüz gibi çözüm istenirse bu mesele dert edinebilirse yol-yordam bulunuyor. Yeter ki istenilsin. Camilerimizde uygulanmayan nöbet usulü eczanelerde eczacılar, hastanede doktor ve hemşireler uyguluyor. Fırıncılar da nöbet usulü ekmek çıkarıyor. Resmi tatil diye namaz da tatile girmeyeceğine göre bu sistem camilerimizde niçin uygulanmasın?

** 27/08/2018 tarihinde kahtasoz.com adresinde yayımlanmıştır.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde