Ana içeriğe atla

Önümüzdeki Bayramlarda Bayram İkramlarım


Ramazan ve Kurban bayramlarında bayram ziyaretine gelenlere ikram edilenler yöresel olarak değişiklik gösterse de değişmeyen ikramlarımızın başında şeker ve tatlı ikramı gelir. İkram edilen tatlıyı canın istese de istemese de tatmak zorundasın. Bir, iki, üç bayram ziyareti yaptıktan sonra çoğu zaman midemiz pes eder. Çünkü yediğimiz tatlı ağzımızın tadını kaçırır. Ne yediğimizden ne de içtiğimizden zevk almaya başlarız.

Bayramımızı zehir eden tatlı ve şeker sağlığımızın düşmanı olsa da adettendir her evde bulunmak zorunda. Şeker ve tatlı -sağlığa zararının yanında- meşakkat ve maliyettir aynı zamanda. Satın aldığımız şeker markanın en iyisi ve farklı olacak düşüncesiyle bayram öncesi her eve bir maliyet getirir. İkram edeceğimiz tatlıyı ya eşimiz evde yapar, ya da önceden sipariş vermek suretiyle dışarıya yaptırıyoruz. Son yıllarda ev yapımı tatlılar yaygınlaşınca tatlılarımız da evlerimizde yapılmaz oldu. İçeceklerimiz hakeza satın alınmaya başlandı. Ev yapımı elde yapılanı ara ki bulasın.

Sağlığımıza zararlı, bütçemize külfet getiren, evde hazırlayan kadınlara artı yük olan, dengesiz beslenmemize sebebiyet veren, kilo almamızı sağlayan, bayramlarda ağzımızın tadını bozmakla kalmayıp midemizi iflas ettiren bu tatlı ikramlarını ne yapacağız? Adettir diyerek ikram etmeye devam mı edeceğiz yoksa alternatif ikramlara mı yöneleceğiz? Ben kendi adıma bir daha bayramlara kavuşur ve inisiyatif elimde olur ve evime bayram ziyaretine gelen olursa önümüzdeki bayramlarda farklı ikram düşünüyorum:
-Önümüzdeki bayramlara kavuşmayı Rabbim bana nasip ederse gelen misafirlere tatlı ikramı yapılmayacaktır. Böylece hem masraf etmemiş olacağım, hem bayram öncesi nerenin tatlısı iyi olur düşüncesiyle sipariş vereyim telaşım olmayacak ve gelen misafirimin midesi bozulmayacak. Zira benim için sağlığınız önemlidir.
-Şeker, tatlı yiyip tatlı konuşalım babında  belki tadımlık olabilir. 
-Mevsimine uygun imkanlar çerçevesinde  meyve servisi yapılacaktır: Kavun-karpuz,  çekirdekli-çekirdeksiz üzüm, şeftali, papaz eriği, salatalık, acur,  portakal, mandalina, elma, kiraz, kayısı, muz, kivi vb. (Nar hariç yenebilir her şey. Misafir narı çıkarıp yiyeceğim derken halı veya koltuğa düşürürse sonra lekeyi çıkaracağım diye uğraş dur. Misafir illa nar olacak derse gittiği zaman evinde yemek üzere poşetin içinde nar ikramı yapılabilir.)
-Yemek cinsinden zeytinyağlı sarma. (Eğer zeytinyağı bulabilirsem)
-İçecek ikramı olarak çay, kahve, ayran, şalgam, sade maden suyu vb. (Limonata, kola vb. gazlı ve aromalı içecekler yasak)
-Sanaldan bayram mesajı gönderen ve bayramımızı tebrik edenleri de unutmadım. Kendilerine yukarıdaki saydığım ikram çeşitlerinden uygun olanların fotoğraflarını çekerek sanal olarak gönderilecektir.

Yukarıda bahsetmeye çalıştığım bayram ikramları içişleri bakanlığından onay çıktığı takdirde önümüzdeki bayram yürürlüğe konacaktır. Kimse gelmez denirse oturur kendim yerim.

Bayramlarda ağzımızın tadı kaçmasın, midemiz bozulmasın!


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde