Ana içeriğe atla

"Sedyede Fotoğrafımı Çek!"

—Baba, hastaneye muayeneye giderken ben de sana eşlik etmek istiyorum.
—Ne işin var evlat hastanede? Elim ayağım tutuyor halihazırda.
—Tahlil, tetkik yaptırırken belki bir faydam dokunur.
—Faydan? Ama gel yine de sanırım bana lazım olacaksın.
—Geleyim gelmeye. Fakat fikrini birden değiştirdin. Ne değişti hemen?
—Sana fotoğrafımı çektirteceğim. 
—Baba! Unuttun galiba... Hastaneye gidiyoruz hastaneye, tarihi ve turistik geziye değil.
—Biliyorum evlat, nereye gideceğimizi. Birkaç fotoğrafımı çekeceksin o kadar.
—Fotoğraf ve hastane...bir bağlantı kuramadım. Ne alaka? Senin için hastanede fotoğraf çektirmek niçin önemli?
—Ânı ölümsüzleştirmek evlat.
—Diyelim ki çektik. Ne yapacaksın fotoğrafı? Madem ânı ölümsüzleştireceksin, ver telefonunu, burada çekivereyim. Ha hastane ha burası.
—Öyle deme evlat! Hastanede sedyeye uzandığımda, koluma serum takıldığında, ultrasyon çekinirken, kolumdan kan alınırken fotoğrafımı çekeceksin. Hele bir de doktor kafamı-gözümü sararsa bir de o zaman fotoğrafımı çekersin.
—İlginç! Haydi çektik. Ne yapacaksın bu fotoğrafları?
—Sosyal medyada paylaşacağım.
—Üstüme iyilik sağlık! Ne işe yarayacak? Hem hastanede çektireceğin fotoğrafları paylaşman seni tedavi etmez ki... Ayrıca ayıp olmaz mı paylaşman?
—Tedavi amaçlı değil bu paylaşım. Sonra niye ayıp olsun! Çoğu kimse yapıyor bunu. Sosyal medyada bu fotoğrafları paylaşınca işin ciddiyeti anlaşılacak. Eş-dost takipçilerim üzgün olduğunu ifade edecek, ardı arkasına geçmiş olsun dileklerinde bulunacaklar. Çoğu, ne oldu dostum sana diyecek. Ben epey cevap vermeyeceğim onlara. Nice sonra "Önemli bir şey yok, rutin kontrol için geldim. Hepinize çok teşekkür ediyorum. İyi ki varsınız" diyeceğim.
—Baba, sen ciddi misin ya da kendinde misin?
—Hem de hiç olmadığı kadar.
—Şimdi ben senin upuzun uzanmış fotoğrafını çekeceğim. Sen de bunu sosyal medyada paylaşacaksın öyle mi?
—Şükür anladın!
—Bana garip geldi ama mecburen seninle gidip fotoğrafını çekeceğim. Ne işe yarayacaksa?
—Sanal da olsa moral depolayacağım. Bir hasta için önemli...



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde