Ana içeriğe atla

Motor ve Aracın Diğer Aksamı

Bir araç, motoru ve diğer aksamıyla bir bütündür. En önemlisi olan motor, kaporta olmazsa bir işe yaramaz. Motor yoksa kaporta da bir işe yaramaz. Motor ve diğer aksam birbirini tamamlar. Önem sırasına göre aracın aksamlarını sıralayabiliriz ama her birinin bir işlevinin olduğu düşünülürse yerine göre hepsi önemlidir. Belki de aracın en önemsiz yeri aksesuar gibi görünen sileceklerdir. Onun da yağışlı bir havada aracın yol alması için gösterdiği çaba görülmeye değer.

Siz hiç aracın motor ve diğer aksamının mesela aracın olmazsa olmaz motorunun diğer paydaşlarına "Ben olmasaydım siz aracı çalıştıramaz, yola çıkamazdınız. Sayemde bir yerlere geldiniz" dediğini duydunuz mu? Ya da aracın motor dışındaki aksamı "Biz olmasaydık sen tek başına bir hiçsin. Seni koruyup kollayan ve bugünlere gelmeni sağlayan biziz" dediklerini duydunuz mu? Duymadık. Zaten konuşamazlar. Bu şekil konuşsalar da bu, ancak bir başa kakma olur. Her biri harfiyen kendisine verilen işini yapıyor, Aracın eskiyen, bozulan yeri olursa ustasına götürülür, tamiri yapılır. İşlevini yitirinceye kadar hiçbir aksam atılmaz. Kaportada vuruk kırık ve çarpma olursa düzeltilmeye çalışılır. Çünkü orijinaldir, orijinale derman yetmez. Son çare kaportadan çarpılan kısım veya iç aksamından parça, muadiliyle değiştirilir. Değiştirirken de rastgele parça konmaz. Görüntü ve uyuma dikkat edilir. Motor teklemeye başlarsa yeniden eski gücüne kavuşması için rektifiye yapılır. Hasılı araç tüm aksamıyla bir bütündür. Biri her biri; her biri, biri için vardır. Her birinin işlevi ve sorumluluğu farklıdır o kadar.

Şimdi motor ve arabanın diğer aksamını bir kenara bırakalım. Pek alakası olmasa da işi siyasete getirelim. Siyasi partilerde de motorun görevini yapan genel başkanın yanında aracın diğer aksamını yerine getiren partinin diğer görevlileri vardır. Partide hangisi daha önemli? Elbette genel başkan. Pekiyi genel başkanın dışında diğer görevleri yerine getiren önemsiz mi? Hayır. Onların da küçümsenemeyecek görevleri vardır. Parti, genel başkanından çaycısına varıncaya kadar bir makinenin dişlileri gibidir. Biri aksadı mı partide aksama meydana gelir. Yani bir parti tüm çalışan paydaşlarıyla bir bütündür. Hepsi birlikte bir sinerji meydana getirir.

Bu uzun açıklamamdan sonra şimdi geleyim sadede. Bir partide genel başkan çok önemli, vazgeçilmez görülüp diğer çalışanlar aksesuar olarak görülür, tüm başarı kolektif akla ve ekip ruhuna değil de tek kişiye bağlanır ise partiyi birbirine bağlayan ruh kaybolmaya yüz tutar. Hele partide üst görevlere gelmiş kişilere "Sen bir hiçtin, onun sayesinde bir yerlere geldin, yaptığın bir nankörlüktür" denirse bu yapılan düpedüz başa kakmadır. Bunun ne siyasi ahlakta ne de dinimizde yeri vardır. Nankör denilen kişiler iyi biriler ise bu ithamı hak etmiyorlar. Yok kötü biriler ise "Arkadaş! Bunlar kötü olduğu halde daha önce verilen görevlere hak etmeden getirilmişse, o zaman bunlara o görevi niçin verdin, sen insan sarrafı değil misin" diye sormazlar mı? Bence sorarlar. Zamanında bir ve beraber iken görev verdiğimiz kişiler bugün ayrıldılar diye onları kamuoyu önünde küçük düşürecek, onurlarını zedeleyecek şekilde bir imada bulunmak hiç hoş değildir. Tek başına marifet sizde ise, başarı sizin sayenizde gelmişse buyurun gösterin tüm yeteneklerinizi. Çünkü motor olarak hala görevinizin başındasınız. Yanı başında da tümüyle değişen arabanın aksamı var. Başarı göstereceksiniz de elinizden alan mı var? Hep çekip gidene kızacağımıza "Niçin yanımızdan çekip gittiler" diye niçin sorgulamıyoruz kendimizi?

Gördüğüm kadarıyla motor dışında aracın tüm aksamının değişmesi motorun gücünü zayıflatmış, ileri gideceği yerde patinaj yapıyor ve gerisin geri gidiyor. Demek ki sonradan monte edilenler uyum sağlamadı. Motor güç kaybetti. Motorun yeniden güç toplaması için rektifiye olmaya ihtiyacı var. Keşke orijinal motor, yoluna orijinal parçalarıyla devam etseydi…

Yorumlar

  1. Orjinal parçalar laşkalaşmış muadilleri de orjinalinin yerini tutmuyor. Adamlara bir makam verild mi kendilerini bir şey zannediyorlar. Belki kendisinde keramet var ama onlar bütün kerameti kendilerinde zannediyorlar. Motor sağlam ama ne kadar da sağlam olsa diğer bütün parçalar muadil olduğu için uyum sağlakta zorlanıyor. Bizim bu araç biraz zor ayağa kalkacağa benziyor. Temenni edelim de tamiratı yapılır yola devam ederiz. Yoksa yolda kalır kurda kuşa yem oluruz. Allah yem olmaktan korusun inşallah.

    YanıtlaSil
  2. Aynen öyle maalesef. Makam, mevki, şöhret, kadın, para vs insanın en büyük imtihanıdır. Maalesef çoğumuz bu imtihanı kaybetmektedir. Ümitler azalsa da çözüm bitmiş değil. Öncelikle kırgınlıklar çözülmeli. Bunun için herkes eteğindeki taşı dökmeli. Karşı tarafı suçlamaktan ziyade tarafların her biri kendisiyle yüzleşmeli. Yeniden bir araya gelme, birlikte hareket etme yolları son ana kadar kullanılmalı. Bunun için iki tarafa da sözünü geçirecek hatırı sayılır insanımız olmalı. İki tarafa da kızmalı. Fakat biz iki tarafa da hakem olacak kimseyi bırakmadık. Baktık bir araya gelme imkanı yok mu? Trk kelimeyle birbirlerine başarılar dileyecekler ve kimse yek diğerinin arkasın dan konuşmayacak şekilde anlaşacaklar. Herkes taraftarına hakim olacak, eski dostlar aleyhne yek kelime edilmeyecek denecek. Herkes yoluna gidecek. Kulvarlarımız farklı olsa da iyilikte birbirimize destek olacağız demeliler.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde