Ana içeriğe atla

Tasarruf Tedbirlerim

Bu ekonomik krizde düşündüm, taşındım. Bugünden daha kötüye gitmemek için beyin jimnastiği yaptım. Ne yapar da kendimi düze çıkarırım dedim. Aklıma tasarruftan başka seçenek gelmedi. Çünkü her şey ateş pahası. Zamların ardı arkası kesilmiyor. Şom ağzım, bu daha iyi günlerin, turpun büyüğü heybede diyor. Yazacağım tasarruf tedbirlerini uygulayabilirsem en azından hayatta kalır hatta köşeyi dönerim diye düşünüyorum. Neyse gelelim esas işimize. 
*Çayı kaldırıyorum. Bu ihtiyacımı gidermek için esnaf ziyaretlerine ağırlık vereceğim. Bazı günlerde felekten bir gün çalmak için evde çay demlemek zorunda kalırsam içeceğim çay şeffaf mı şeffaf olacak. Demli çaya son. Şekere de hakeza.
*Bugüne kadar pek kullanmadığım mükellef sofrayı rafa kaldırıyorum. Kahvaltıda zeytin ve peynir olacak. Fazla yenmesin diye zeytin en hesaplısından alınacak. Üzüm yer gibi zeytin yemeyeceğim. Her lokmada zeytinden bir defa ısıracağım. Peynir ise lor peyniri. Her ikisinden de yarım kilo alsam bitmek bilmez, bereketlenir.
*Öğle yemeklerini kaldırıyorum. İki öğün yeter.  
*Akşam yemeğinde etsiz tek kap yemek. 
*Bazı günler oruca niyetleneceğim.
*Karpuz mu alacağım. Kesmece veya iyisi gibi bir arayışım olmayacak. Karpuza vurup tın tın ötüyor mu diye bakmayacağım. Gözüm kapalı aldığım karpuzu sofraya koyup koyup kaldıracağım. Karpuz bitmeyince yeni karpuza ihtiyaç olmayacak.
*Özel araca binmeye son. Gideceğim yere mümkünse yürüyerek, mümkün değilse toplu taşıma araçlarını kullanarak gideceğim.
*Evde aile fertlerinin her birinin ayrı ayrı telefon kullanmasına son vereceğim. Bu demek değildir ki insanların haberleşme özgürlüğünü sınırlıyorum. Hatları tümden faturasıza döndürüp hattın kapanmasının önüne geçecek şekilde kontör yükleyeceğim. Zorunlu hallerde kimin kontörü varsa aile bireyleri ihtiyacı kadar ortaklaşa konuşabilecek. İnternet ihtiyacımızı eş dost ziyaretlerinde evlerindeki sınırsız internetten gidereceğim. 
*Elbise ihtiyacımı mevcutlardan karşılamaya devam edeceğim. Ağarsa da eskise de sırtımdan çıkarmayacağım. Yıkayıp yıkayıp giyineceğim. Eskiyince yama olursa yama, olmazsa yırtık giyeceğim. Hem bu vesileyle modayı da takip etmiş olacağım.
*Enerji meselesine gelince zorunlu haller dışında evin ışıklarını söndüreceğim. Gündüz ışığından bedava faydalanmak için erken yatıp erken kalkacağım. Yatsı biraz geç okunuyor. Namazı kılmak için perdeyi sıyırıp sokak lambasının şavkından faydalanırım. Ütü isteyen elbiselerin ütü ihtiyacını minderin altına dürüp koyarak gidereceğim. Suya gelince zaruri haller dışında şırıl şırıl akmayacak. Fazla yiyip içmediğim için tuvalet ihtiyacım zaten pek olmayacak. Bir abdestle üç beş vakit kılabilirim.
*Elektrikli süpürgeyi çalıştırmayacağım. Anam babam usulü  elime kuvvet deyip ya süpürgeyi alacağım elime ya da gırgırı. Süpür dur. İşim ne?
*Okula giden çocuğuma okul harçlığını kaldırıp evden beslenme katacağım. Mesela kahvaltılık için aldığım lor peynirini ekmek arası yapabilirim.
*Gezme, tozma, tatile son. Evimde oturacağım. Evin suyu mu çıktı?
*Evime misafir gelirse evde olan ne ise onu ikram edeceğim. Bu mevsimde karpuz eksik olmaz. Malum karpuzu koyarım önüne.
*Nerede zevk ve keyif veren bir şey varsa uzak duracağım. Gıda mı sanki? Almayınca ölmem.
*Sinema, tiyatro gibi yerlere zaten gitmiyordum, gitmeyeceğim. 

Şöyle dönüp bakıyorum, temel ihtiyaçlarımdan ne kaldı diye. Sanırım pek bir şey kalmadı. Şayet kaldıysa da yukarıdaki tasarruf tedbirlerim çerçevesinde gidereceğim. Zira yolum belli. Bu durumda maaşımdan pek bir harcama olmayacak ve para cebimde kalacak görünüyor ve kriz geldiği gibi gidecek. Bakalım benim evdeki hesabım çarşıya uyacak mı? Eşimle aile saadetim biraz bozulacak ama olsun o kadar. Her evde olur böyle ufak tefek anlaşmazlıklar.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde