Ana içeriğe atla

Niçin Şükür Sorunumuz Var?*

Çoğumuzda şükür sorunu var. Şükür desek de dilde sadece. Belki de bu yüzden Allah "Ne de az şükrediyorsunuz" buyurmaktadır. Az şükür de dille söylediğimiz olsa gerek.

Allah'ın bildiğini kuldan saklamaya gerek yok. Şükür sorunumuz var bizim. Niye böyleyiz? Sebepleri çok olsa da ilk aklıma gelenler durumumuza razı olmamamız, hedefleri yüksek tutmamız, beklentiler çıtasını yükseltmemiz, temel ihtiyaçlarımızı değiştirmemiz, rahatımızdan ödün vermememiz, başkasında olanın bizde de olmasını istememiz, gözümüzü ederimize göre değil de yükseklere dikmemiz, olması için kendimizi zorlamamız gibi şeyleri sayabilirim. 

Gözümüz yukarılarda ve mevcut halimizi kabullenmedikçe kolay kolay şükretmeyiz. Halbuki yukarılara bakacağımıza dünkü geldiğimiz yere baksak, durumu bizden daha kötü olanlara göz gezdirsek, beklentilerimizin çıtasını düşürsek halimize şükretmememiz için bir sebep yok. 

Şu hikayeyi hepiniz bilirsiniz. Adam hocaya gelir, hocam! Ev çok kalabalık… Oturacak yer yok der. Hoca, “Hayvanlarını  da yanına al, beraber kalın” der. Adam olur mu dese de hocanın dediğini yapar. Bir müddet bu şekilde devam eder. Sonra hışımla hocanın yanına gelir. “Hocam, ben evin darlığından geçtim. Ev pislikten geçilmiyor, kokudan duramıyoruz” deyince hoca, “Şimdi hayvanları ahıra indir ve evi temizle, oturmaya devam et” der. Adam denileni yapar. Bir müddet oturduktan sonra mutlu bir şekilde hocanın yanına gelir. “Hocam, dediğinizi yaptım. Hayvanları gönderince ev bana çok geniş geldi. Şimdi sığıyoruz artık. Üstelik evimiz de mis gibi” der.

Kıssadan hisse. Kendimizi bir an için tenezzül etmediğimiz bir hayat ile sınayalım. Beterin beterini yaşadıktan sonra tekrar şikayet ettiğimiz hayata geri dönelim. Öyle zannediyorum halimize şükrederiz. 

Yine bir an için düşünelim:
Bugün beğenmediğimiz işimizi kaybedip işsiz kalsak,
Bir kap da olsa yediğimiz yemeğe muhtaç olsak,
Bizden daha düşük maaş olanların durumuna düşsek,
Sağlam bir vücudumuz varken uzvumuzun bir veya birkaçını kaybetsek...
Herhalde bugünkü durumumuzdan daha iyi halde olmayız ve eski halimize dönmek için mekik dokur, halimize binlerce şükrederiz.

Çok zor değil. Yapacağımız tek şey gözümüzü yukarıya dikmeye ve konforlu bir hayat yaşamaya çalışmaktan ziyade gözlerimizi aşağıya indirmek ve aşağıya bakmak. Hem bu şekilde gözümüz ve boynumuz ağrımaz, halimize şükreder, yolumuza devam ederiz.

Unutmayalım ki mevcut haline şükretmeyi bilmeyenin ve aza şükretmeyenin elinden Allah mevcut nimetini de alır. İnsanlardan gördüğümüz en ufak bir iyiliğe karşı yaptığımız teşekkürü hiç olmazsa Allah'tan esirgemeyelim derim. Yok, ben Allah'ın "Ne de az şükrediyorsunuz" sözünü yalan çıkarmam, ayetin gereğini yapacağım diyorsanız yol sizin. Kim tutar sizi...

*20/07/2019 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde