Ana içeriğe atla

Minarenin Eğriliğini Gideremedik Sanki! ***

Yaptığı çok sayıda camileriyle ünlü Mimar Sinan, Süleymaniye Camisini yaptıktan sonra caminin açılışı yapılmadan önce bir çocuğun "Minarelerden birinin eğri" dediğini duyar. Mimar hiç üşenmeden çocuğu bulur, hangi minarenin eğri olduğunu sorar. Çocuk işte şu diye işaret edince Mimar Sinan adamlarına halat getirmelerini ve eğri minareye bağlayıp çekmelerini emir verir. Çocuğa da biz halatla asılırken sen de minareye bak. Minare düzelince haber ver der. Minareye bağlı halatı aşağıdan çeker gibi yaparlar. Çocuk düzeldi, tamam diye bağırınca asılma işini bırakırlar. Daha sonra adamları Sinan'a "Efendim! Minarenin eğri olmadığını bildiğin halde bir çocuğun dediğini niye yaptın" diye sorarlar. Mimar Sinan "Burada önemli olan çocuğun kafasındaki, eğri inancını düzeltmektir. Şayet bu işi sıcağı sıcağına halletmezsek çocuk sağda solda minare eğri diye diye minare, eğri minare olarak kalır" cevabını verir.

Hepinizin bildiği bu minare hikayesi 12.07.2019 günü Cuma hutbesini dinlerken aklıma geldi. Cumaya gidenleriniz bilir. Haftanın hutbesi 15 Temmuz darbe teşebbüsü ve bu darbenin faili FETÖ üzerine idi. Hutbeyi dinlerken yanımda saf tutmuş, birlikte cumanın ilk sünnetini kıldığımız 40-45 yaşlarındaki kişi, hatip hutbeye başlamadan önce bağdaş kurmuştu. İmam, konusu gereği FETÖ'den bahsetmeye başlayınca homurdanmaya başladı. Bu ne diyor diye yüzümü çevirip kulak misafiri oldum. Sağa ve sola dönerek kah önüne bakarak ağzının içinden "Hutbe konusuna bak, hutbe neye alet ediliyor. Burada siyasetin ne işi var" dediğini duydum. Diğer dediklerini anlayamadım.  Çünkü aynı anda hem imamı hem de onu dinleyecek kapasitem yoktur. Ama en azından derdini/karın ağrısını öğrenmiş oldum. Sağındaki benden, solundaki diğer cemaatten kendisine bir destek gelmeyince önce diz çöker vaziyete geçti. Ardından arkasına baktı. Sonra biz hutbe dinlerken çekip gitti. Garibim cuma namazını da kılmadı.

Durum noktası virgülüne aynen böyle. Adam kimdir, necidir bilmem. Bildiğim tek şey FETÖ üzerine okunan hutbeden rahatsız olduğu. FETÖ'den dolayı görevinden mi atıldı, çoluk çocuğu ihraç mı oldu, halen yargılanıyor mu? Kendisini mağdur biri olarak mı görüyor, muhalif biri mi ya da bazı kimselerin dillendirdiği gibi darbeyi bir tiyatro olarak mı görüyor, bilmiyorum.

Burada size 15 Temmuz darbesini, darbenin arkasında kim olduğunu anlatacak değilim. Zaten biliyorsunuz. Cuma hutbesini dinlemeden ve namazını kılmadan gitmesi doğruydu, yanlıştı üzerinde de durmayacağım. (ki savunulacak bir tarafı yok) Hutbe konusu gerekliydi veya değildi de demeyeceğim. Benim bu olaydan gördüğüm, üçüncü yılını değişik etkinliklerle anmakta olduğumuz menfur darbenin, içimizde yaşayan bazı insanlar tarafından hala anlaşılamadığı, okutulan ilgili hutbeye tepki gösterildiği. Bu tür kişilerin sayısı ne kadardır, ne kadarı içine atıp hutbeyi dinler gibi yaptı, bu konuda elimde bir veri yok. Farz edelim ki münferit bir olay ve bu kişi darbeyi anlamayan tek kişi. Demek ki biz bu darbe teşebbüsünün tehlikesini bu insanımıza anlatamamışız. Malumunuz yurtdışı da bu konuda bu kişi gibi düşünüyor olmalı ki çoğu ülke, yanımızda yer almadı. Tamam, anlamak istemeyene davul zurna az bile. Ama demek ki anlatmamızda da bir sorun var ki ne içimizdeki bazılarını ikna edebildik ne de dışarıdakileri. Bu durumda yurtdışındakiler "Arkadaş, sen bize ne kızıyorsun? Daha sen ülkenin içindeki insanına 15 Temmuz'u ve FETÖ'yü anlatamamış ve ikna edememişsin. Sen benden önce içindekileri ikna et" dese çok da haksız sayılmaz. Demek ki bir yerlerde yanlış yapıyor ve ikna sorunu yaşıyoruz.

Mimar Sinan'ın hikayesine dönersek Koca Sinan, eğri olmayan minareyi düzeltmeye çalışarak bir çocuğu ikna etmeye çalışıyor. Gerçekten biz bu konuda ne yaptık ya da ne yapmadık da ikna etme sorunu yaşıyoruz? Belki de bu eksikliğimizdendir ki şimdilerde pek dillendirilmese de içimizde kanlı darbe teşebbüsüne tiyatro diyenlerin sayısı az değil. Darbeyle ilgili ya vuzuha kavuşması gereken kapalı yerler var ya da başka bir şey var. Üçüncü yılını geride bıraktığımız menfur darbe ile ilgili lokal bu tepkiyi bu vesileyle aktarmak istedim. Hülasa darbeye inanmayan bir kişi de olsa demek ki minareyi hala düzeltememişiz.

***16/07/2019 tarihinde Barbaros ULU adıyla Pusula haber gazetesinde yayımlanmıştır.

Yorumlar

  1. Orada güvenlikten kimse yokmu idi. Veya senin duyduklarını başkaları da duyduğuna göre yarası var ki gocunuyor deyip adamı ifadeye çağırsalarmış. Sayın hocam herkes duydu hatta sağır sultan bile duydu. Bu tiplerin yaraları veya bir elleri var. Fetö ile bir şekilde bağlantılılar. Bilmiyorum belki de ayette kulakları var duymazlar gözleri var görmezler kalpleri var hissetmezler diyor ya işte onlar bunlardır. Namaza geldiğine göre bir art niyet yok gibi. Fakat bu derece bağlılık ne diye. O kişi hutbeyi sonuna kadar dinlese idi belki ıslah olurdu. Bunlar adeta hakka doğruya kulaklarını tıkıyorlar. Allah ıslah etsin

    YanıtlaSil
  2. Amin. Sayın Hocam! Sağır sultan duysa da adam almak istemez ise almaz. Buna eyvallah. Dediğiniz gibi kulak, kalp, anlayış meselesi. Ben yine de minare olayında olduğu gibi herkesin anlayacağı dilden anlatma yollarını deneyebilirdik. Demek ki bazı şeyleri eksik bıraktık. Yazımda değindiğim gibi biz bu meseleyi yurt dışına da anlatamadık. Yine de suçu ben kendimize buluyorum.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde