Ana içeriğe atla

Değişik Adlarla Oynanan Kumar İlletine Dikkat!*

Toto, Loto, İddaa, Ganyan gibi değişik adlarla bilinen şans oyunları, sorumluluğunu daha tam üstlenmemiş gençlerimizi, içine çekip yuttuğu kumar türleridir. Değişik isimler altında internet yoluyla oynanan türleri de var sanırım.

Kumar girdabına duçar olan gençlerimizin her birinin ayrı bir hikayesi vardır ama hepsinin ortak yönü, arkadaş kurbanı olarak bu bataklığa saplanmalarıdır. Önceleri merak ve vakit geçirmek, bir maceraya girmek için harçlıklarını harcayarak bu yola giriyorlar. Genelde sonu kaybetmekle biten bu oyunlar kaybettirdikçe, kaybedileni geri almak için gençlerimizi hırslandırıyor. Daha fazla harcamaya başlıyorlar. Elde, avuçta olanı bitirdikten sonra ailenin kötü günde lazım olur diye bir kenara koyduğu altına, paraya ve dövize göz dikerler. Habersizce alıp yine kumar oynamaya veya kumara yatırmaya giderler. Ardından varsa mevduat hesabından avans çekerler, buradaki kredi bitince kredi kartlarından nakit çekmeye başlarlar. Kredi kartı döndürülemez noktaya gelince değişik bankalardan kredi çekme yoluna giderler. Kafa hala dank etmez ise gerekirse tefecinin kucağına düşerler. Tüm bunlar sanki ev ve araba alır gibi hepsi kumarda harcanır.

Ailenin tüm bu olup bitenlerden haberi nice sonra olur. Ama iş işten geçmiştir. Zayiat büyüktür. Evden giden, para, döviz ortaya çıkar, Geriye kredi ve kredi kartı borçları gibi yıllar yılı ödenecek devasa bir borç ve faizi kalır. Ev ve ailede baş gösteren huzursuzluğu bilmem saymaya gerek var mı? En azından güven ve itibar kaybı baş gösterir. Bu durumda aile pek dışa da açılamaz. Anlam veremediği olup biteni içine atar. Hayatı boyunca el sürmediği, el süreni ayıpladığı kumar borcunu naçar ödemeye çalışır.

Olası bir durumdan bahsetmiyorum. Bu kumar illeti çoğu gençleri, heyheylerinin üzerinde olduğu bir dönemde yakalar, kimini teğet geçer, kimini içine çeker, kimi de direkten döner. Özellikle bu çağda yaşayan gençler için hazırlanan tuzaklar çoktur. O yüzden ben günümüz nesline şeytanı bol nesil diyorum. Allah ocakları yıkan ve söndüren böylesi kumar bataklığından gençlerimizi korusun. Bu bataklığa düşenleri de kurtarsın.

Burada garibime giden bir durum var. Kredi çekmenin kolaylığı. Şimdilerde sanırım nüfus cüzdanı gösterilerek kefilsiz kredi çekilebiliyor. Bir kredi bu kadar kolay çekilmemeli diye düşünüyorum. Hiç unutmam, üniversitede okurken çıkan öğrenci kredisi için banka benden iki kefil istemiş, iki esnaf bulup gitmiştim.

Allah'ın haram kıldığı bu kumarı insanımız niçin oynar? Çok anlamış değilim. Merak ediyorum, bugüne kadar kumardan ihya olan var mı? Giden zaman, giden servet ve geriye kalan borç, boğaza giren haram lokma ve sonu, kocaman bir pişmanlık. Bu son pişmanlık neye yarayacaksa? Oynayan oynuyor, oynatan oynatıyor, izin veren veriyor, bilen sesini çıkarmıyor. Hepsi suç ortağı bunların…

Burada anne, baba ve eşlere düşen yaşları büyüse de çocuklarını/eşlerini takip etmeleri. Kiminle oturup kalktığını, nereye gidip geldiğini bilmeleri, ayakta uyumamaları. Bunu bilmenin yolu, kumara yeltenen kişinin normalinden fazla para harcamaya başlaması, parasının hesabını bilmemesidir.

*02/08/2019 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

Yorumlar

  1. Kardeşim bu yazın tam bir cuma hutbesi konusu. DİB.lığının bu yazıdan haberi olsa cuma hutbesi olarak verir. Kumarın zararları üzerine söylenmesi gerekenleri güzel bir şekilde anlatmışsın. Tebrik ediyorum. Şaka demiyorum diyanete gönder cuma hutbesi olarak okutulsun. Her kes bikgilensin. Belki cumaya gelip kumara meyledenler olursa caydırıcı olur. Ben de böyleyim deyip silkinenler, kendine gelenler olur.

    YanıtlaSil
  2. Teşekkür ediyorum Hocam. Kanayan bir yaramız bu. Önümüzdeki haftalarda yayımlanması için yazdığım gazetelerden birine gönderirim. Diyanet de düşünülebilir elbet. Ama Diyanet yılbaşı yaklaşılırken piyangoya değinmesinden ziyade bu meseleye bir güzel eğilmeli.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde