Ana içeriğe atla

İHL'leri Doğal Akışına Bırakmalı! ***


Milli Eğitim Bakanlığına bağlı, milli ve manevi değerleri önceleyen bir okul türü olmasına rağmen kuruluşundan bu yana tartışmalardan uzak kalamamış bir okul türümüz var. Diğer okul türleri gibi her türlü denetime sahip olmasına rağmen siyasi iktidarların eli ve gözü hep bu okullarda olmuştur. İmam Hatip Liselerinden bahsediyorum.

Kuruluşundan son 8-10 yıla gelinceye kadar siyasi iktidarlar tarafından genellikle ötekileştirilmiş, dışlanmış, sakıncalı olarak görülmüş, başarılı olması pek istenmemiş, hatta katsayı kararıyla mezunlarının önü kesilmeye çalışılmış bu okullar, en hafifinden görmezden gelinmiş, üvey evlat muamelesi görmüştür.

Son yıllarda bu okullara bakış açısı önceki yıllara oranla değişmiş, üvey evlatlıktan öz evlatlığa yükselmiş, çok sayıda okullar açılmak suretiyle öğrencilerin bu okulları tercih etmesi teşvik edilmiş, bu okulların başarılı olması için bazı okullar proje okul kapsamına alınarak bünyesinde Fen ve Sosyal Bilimler bölümleri uygulamaya konmuş durumda.

Bu okulları tercih edip etmeme durumuna gelince, bir kesim var ki servet vaat etsen çocuğunu bu okullara göndermez. Diğer bir kesime göre çocuklar mutlaka bu okullarda okumalı; dinini, diyanetini bu okullarda öğrenmeli. Bir kesim daha var ki sosyal medyada çok etkin. Çocuğunu bu okullara yazdırmayanları ve başarılı çocuklarını bu okullara göndermeyenleri neredeyse yerden yere vuruyor, mahalle baskısı uyguluyor. İster İHL sevdalısı ister İHL karşıtı olsun hiç kimse çocuğun meyil, yetenek ve hedefinin hangi yönde olduğuna bakmıyor.

Yukarıda kısaca anlatmaya çalıştığım İHL okullarının durumu aynen bu şekil. Birçok konuda olduğumuz gibi bu konuda da toplum olarak ifrat ve tefrit durumunu yaşıyoruz.

İHL'lere aşırı nefret beslemeyi ve aşırı sevgi göstermeyi birbirinden beslenen aşırılık olarak görüyorum. Bu tavrın bu toplumun bir ihtiyacı olan İHL'lere zarar verdiğini düşünüyorum. Bu iki zihniyetin çarpışması İHL'leri hep tartışılır durumda tutacaktır. Bu da ister istemez bu okulları siyasi iktidarların etki alanına sokacaktır. Biri göklere çıkarırken diğeri tırpanlama yoluna gidecektir. Bu okullar siyasi iktidarların ne arka bahçesi olmalı ne de düşman gördüğü bir yer olmalı. Bu okullar ne öz okul ne de üvey okul muamelesine tabi tutulsun. Çünkü özlük ve üveylik her daim etki ve tepki meselesini doğurmaktadır. Kimin ne emeli varsa bu okulların üzerinden elini çekmelidir. Birbirimizle kavga edeceksek bunu İHL’ler üzerinden yapmayalım. Unutmayalım ki aşırı nefret ve aşırı sevgi, aynı yerden beslenen ikiz kardeşler gibidir. İkisi de -istemeyerek- aynı amaca hizmet eder.

Bu okullara iyilik yapmak istiyorsak en iyisi bu okulları tıpkı diğer okullar gibi kendi doğal akışına bırakmaktır. Başarı çıtasını yükseltmek için bu okullar hem kendi içinde hem de diğer okullar arasında yarışma yoluna gitmelidir. Başarı çıtasını yükselten okullara -hiç reklama ihtiyaçları olmadan- kendiliğinden öğrenci akışı gelecektir. Bizim bu durumda yapacağımız en iyi şey, çocuklarımıza rehberlik yapmaktır.

***01/08/2019 tarihinde Barbaros ULU adıyla Pusula haber gazetesinde yayımlanmıştır.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde