Ana içeriğe atla

İsraf Karnemiz ***


Türkiye İsraf Önleme Vakfının(TİSVA) 2018 yılına ait hazırladığı rapora göre ülkemizde israfın boyutları  555 milyar liraya ulaşmış durumda. Bu miktar, milli gelirin yüzde 15'ine tekabül etmektedir. Rapor hazırlanırken ana israf kaynakları, gıda, enerji, su gibi israf kaynakları esas alınmış.

Raporda,
-gıda alanında israf edilen miktarın 26 ton(125 milyar) olduğu,
-yetişen 49 milyon ton sebze ve meyvenin yüzde 25-40 arası(25 milyar) kaybolduğu veya israf edildiği,
-300 gram üzerinden günde çıkarılan yaklaşık 85 milyon ekmeğin 79 milyonunun tüketildiği, geriye kalan yüzde 7’lik bir oran olan 6 milyon ekmeğin çöpe gittiği,
-kişi başı 70 gram olan kağıt-karton tüketiminin yaklaşık 6 milyon ton olduğu, bunun kişi başı 7 ağaca tekabül ettiği,
-damlayarak akan suyun yılda 3 metreküplük bir su kaybına sebep olduğu, bunun her konuta maliyetinin 6 bin lira olduğu, (Bir kişinin günde iki kez 1 dakika boyunca musluk suyunu kapatmadan diş fırçalaması yılda 8 ton su israfına neden olmaktadır.)
-her 100 liralık elektrik faturasının 35 lirasını tasarruf etme imkanı varken bu oranın yüzde 25’ler civarında kaldığı, yüzde 10’lu bir israfın olduğu belirtilmektedir.

TİSVA bu raporu kayıplardan hareketle mi yoksa elindeki bilimsel verilere dayanarak mı hazırladı bilmiyorum. Birkaç kalem üzerinden yapılan israfın boyutu hayatın diğer alanındaki ihtiyaçlarımıza da vurulduğu zaman israfın boyutlarının korkunç olduğu görülecektir.

Raporda ihtiyaçtan fazla aldığımız diğer eşyalar veya kamu kaynaklarının kamu eliyle israf edildiği de var mı, merak ediyorum. Mesela israf raporunun içinde,
-Belki giyerim, nasılsa indirim varmış diye alıp bir defa giydikten sonra gardıroba kaldırıp koyduğum envaiçeşit elbiseler…
-Belediyelerimizin yaptığı fütursuz harcamalar, ihtiyaçları gidermek için çekilen kredilere ödenen faizler…
-Gerekli gereksiz yapılan makam aracı tahsisleri…
-Şehir içi ulaşımda tek kişinin seyahat ettiği araçların yakıt tüketimi… (Bunda ne var? Adam işine gidecek demeyin. Raporda, musluktan damlayan suyun maliyeti israf olarak değerlendiriliyor, bu durum su israfına yol açıyor deniyorsa pekala caddelerimizde seyreden tek kişiden ibaret araçlar da israf boyutuyla değerlendirilebilir.)
-Düğünlerdeki tek giyimlik elbiseler…
-Tam pansiyonlu otellerdeki yeme ve içmeler…
-Cep telefonu vs harcamalarımız…
-Lüks ve rahat yaşama dair aldığımız konutlar, araçlar vs var mı?

Neyin israf, neyin değil bakış açılarımızın farklılaştığı, gereksiz harcama yapmayanların cimri olarak görüldüğü ve ayıplandığı, israfın kişilerin yetişme ortamına göre değiştiği ve vicdanlara hapsedildiği günümüzde, TİSVA’nın raporu ve benim sorduğum sorular israfın belki de devede kulak kısmıdır. Varın ötesini siz düşünün. Bunca israfa rağmen bu ülke iyi ayakta kalıyor, Allah rızkımızı kesmiyor ve vermeye devam ediyor.

***03/08/2019 tarihinde Barbaros ULU adıyla Pusula haber gazetesinde yayımlanmıştır.





Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde