Ana içeriğe atla

Kaplıcada İlk Günüm

Biraz yaşlanınca ağrı ve sızılar artınca yazın gözünüz kaplıcalarda olur. O değilden kaplıcanın faydalarına bir göz atarsanız, mübarek her derde deva. Aman kaçırmayalım diyor ve bir kaplıca arayışına giriyorsun. En azından ben böyle yaptım.

Dört gün öncesinden ne olur ne olmaz diyerekten kaporasını gönderdiğim termale üç saatlik bir yolculuktan sonra yerleştim. İlk günüm bugün. Nasipse beş gün kalacağım burada. Niyetim ağrıyan sızlayan bütün dertlerimi burada bırakıp geri dönmek. Sonrasını benim derdimle uğraşmak üzere termal sahibi düşünsün.

Adına şiirler yazılan, efsanesi bile olan kaplıcanın bir benzeri de Fransa'da imiş. Fransa'dakini görmemişsem de buradakini görerek orayı da görmüş gibi oldum. 

Az dinlendikten sonra odadaki havuzu doldurarak suyun içinde bir yirmi dakika durdum. Suyu, banyo suyu gibi ılık, yakmıyor. Çıktıktan sonra tüm dertlerimden kurtulmuş olabilir miyim diye kendimi bir yokladım. "Nedin lan sen" der gibi hiç oralı olmadı. Sonradan resepsiyonda imzaladığım sözleşme metnini okudum. Faydası için en az 10 ila 20 gün kalınması gerekiyormuş. Anlayacağınız niyetimi bozmayayım ama beş gün kalarak havamı alacak gibiyim.

Dinlenmek için yatağa az uzandım. Gözümden uyku akıyor. Uyu uyuyabilirsen. Misafir eksik olmadı hiç. Uyutmadılar. Dinlenmeye mi geldim, misafir ağırlamaya mı anlayamadım. Misafirler de mankafa çıktı. Ne laftan anladılar ne de sözden. Bu adam buraya tatil yapmak için uzaktan geldi, rahat bırakalım demediler. Ne zaman uyku moduna geçmeye kalksam dın sesiyle uyandırdı beni. Sinekti konan, hem de karasından. Kovaladım. Sağ olsun gitti. İnadı yoktu. Az sonra tekrar uyuya kalacağım, yine dın diyerek bir sinek vızıltısı daha. Aynısı mı, farklı biri mi bilemedim. Hepsi siyahından tek yumurta ikizi, tıpatıp aynı. Baktım o inatsa ben hayli hayli inadım. Uyuyacağım, başka yolu yok dedim. İçeri sıcak demeden üzerime bulduğum nevresimi çektim. Uyudum mu, uyumadım mı bilmiyorum ama yarı uyku hali yaşadığım belli. Geç yatmaya alışkın biri olarak daha 23.00 sularında gözüm kapanıyorsa demek ki bu karasinek/ler beni uyutmadı.

Ben böyle karasinekle kara düzen mücadele ederken aklıma bir büyüğümün başından geçen geldi. Ama midem götürmedi. Büyüğüm ne mi yapmış? Tarlada eski usul çalışırken öğleye kadar güneşin altında didinip durmuş. Öğle yemeğini yedikten ve namazını kıldıktan sonra yorgunluğum gitsin diye römorkun altına uzanmış. Niyeti az kestirmek. Ama ne mümkün! Karasineğin biri uylamış. Tam canı geçecekken gelip konmuş. Eliyle kovalamış ama uzaklaşan sinek tekrar konmuş. Bir türlü uyutmamış. Sonunda kovalamayı bırakmış, sineği yakalamaya karar vermiş. Bir, iki, üç, beş derken sineği avucunun içine yakalamış. Yakalamakla kalmamış. Avucunu iyice sıkmış ve sineği öldürerek hıncını almış. Ama kendisini bir türlü uyutmayan sineğe olan siniri geçmemiş. Sinirinden sineği ağzına katmış, bir güzel çiğnemiş. Ardından yere tükürerek ağzını bir güzel yıkamış. Yerde parçalanmış bir şekilde mevta olmuş sineğe bakmış ve "Haydi bir daha dınıla da göreyim" demiş. Sonrasını bilmiyorum. Uyudu mu büyüğüm yoksa kalkıp işine mi koyuldu? Ama olan sineğe olmuş ve mücadeleyi büyüğüm kazanmış. Benim bu hikaye aklıma geldi ama böyle bir mücadeleye ne midem müsaade eder ne de kabiliyetim. Ayrıca ben mütevazı insanım. Baktım olmadı. Sineği odada bırakarak balkona geçtim.

Balkonda akşam yemeğini yiyorum. Sol kolumda bir kaşıntı bir kaşıntı! Tatlı mı tatlı! Mübarek, ne de zevkli kaşımak. Nihayet ne var bu kolumda diye baktım. Kolumda baloncuk oluşmuş. Hay aksi dedim kendi kendime. Ne münbit bir yermiş burası. Hem karasineği var hem de sivrisineği. Gelen öpmüş beni, giden öpmüş. Karası konduktan sonra benim ben, ben geldim dercesine sesiyle rahatsız ediyor. Sivrisi sinsi mi sinsi! Rengi beyaz ya da renksiz. Geldiğinden bile haberin olmuyor. Kanını emiyor bir güzel. O gittikten nice sonra sen kaşınmaya başlayınca "Ana len sivri de var burada" diyorsun.

Hasılı ilk günkü misafirlerim pencereden giren davetsiz misafirlerimdi. Aklı sıra bana hoş geldin dediler. Umarım bu misafirlik yarına ve ertesi günlere sarkmaz. Çünkü misafir ev sahibine eziyet etmez. Zaten dinimizde de misafirlik bir gündür. Yarın beni bana bırakır, kendileri de yeni gelenleri ziyarete giderler. Ayrıca şakaysa bu yaptıkları, bir tek şakası. Böylesi şakayı hiç sevmem. Ciddilerse tadında bırakmalılar artık. Zira bunun ciddisini de hiç sevmem. Hasılı dinlemeye ve dert bırakmaya gelen ben sanırım dertli gideceğim buradan.

Belediye ne mi yapıyor? Ne bileyim ben kardeşler! Kaldığım yer bir belde. Belediyesi var. Ama koskoca belediye sinek vb. haşerelerle mücadele eder mi? Birçok belediyemiz gibi muhtemel ki bu belediye de aslî görevinin dışında vazifesi olmayan diğer âlî işlere bakıyordur. Sağ olsunlar, var olsunlar...

Not: 
1. Paranızla ısırılmak istiyor; derdiniz yok, dertlenmek istiyor, ağrımaz başınızı ağrıtmak istiyorsanız beklerim buraya sizleri de.
2.Sineği ağzına atan kimseye "Yaptın mı, sineği çiğnedin mi" dedim. "Yaptım" dedi.
3.Sinekle mücadelede oğlumun hakkını teslim etmem gerek. Halihazırda yedi cesedi var. Benim sineksavarım o. Gazetede ile halletti. Bedavaya getirdik şimdilik bu mücadeleyi.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde