Ana içeriğe atla

Kim Benimle Kurban Kesmek İster?


Ne zaman kurban bayramı yaklaşsa içim cız eder. Kurbanın parasından değil içimin cız etmesi. Pahalı, ucuz kesiyorum. Gücüm yettiğince kestim, Allah izin verdikçe kesmeye devam edeceğim.

Benim derdim kurbanlık seçmeyi ve kurbanı kesmeyi beceremediğimden. Bu da dert mi? Aynı dertten biz de muzdaribiz dediğinizi duyar gibiyim. Tamam, burada aynıyız. Benim derdim ortak bulmada. Kendi başıma kesemeyince ister istemez büyük baş kurbanlığa giriyorum. Giriyorum, gireceğim ama pek ortak bulamıyorum. Çünkü kiminle kurban ortağı olsam ertesi kurban, benimle ortaklığa yanaşmıyor. Bu, bir değil, üç değil, beş değil; mütemadiyen böyle. Beni tecrübe eden ya küçükbaşa yöneliyor ya kurban kesmeyip bedelini yurtdışına gönderiyor ya benim ne yapacağım belli olmaz deyip ipe un seriyor ya bana duyurmadan ortağı yediye tamamlıyor ya da kurbanlık küçük deyip sayıyı tamamlamadan eksiğiyle kesiyor. Bu durum niye böyle, anlamadım gitti. Gayri bugüne kadar ne kadar kurban ortağım varsa hepsi beni biliyor. Bu yüzden uzak duruyor. Bir ben, insanlar benden niçin kaçıyor, bilmiyorum. Bir tanesi çıkıp şundan dolayı seninle kesmem demiyor. Anlaşılan herkesin bildiği ama benim bilemediğim bu sır, önceki kurban ortaklarımla öbür dünyaya gidecek.

Kurban konusunda çok mu kötüyüm? Bana göre ben, mükemmel biriyim. Üstelik önceki yıllara göre epey tecrübe kazandım, kendimi geliştirdim. İlk zamanlar kurban kesmeye bayramlık elbisem takım elbiseyle gider, kenarda ayakta beklerdim. Bunu bırakalı çok oldu. Payıma düşen kurban bedelini herkesten önce tırak veriyorum. Eski elbiselerimi giyiyorum. Evden kap kacağımı alıyorum. Bıçak, satır ne ise götürüyorum. Herkesle birlikte hatta bazen herkesten önce kurban kesim yerinde oluyorum. 

Hayvanı yatırmayı beceremem. Ortaklarımın becerisiyle hayvan yatırılıp kesildikten sonra kah elime bıçağı alıyor, yüzmeye başlıyorum kah deri yüzmeye başlayan biri için hayvanın ayağını tutuyorum. 

Hayvanın karın ve sakatat işinden de anlamam. Neresi yenir, neresi yenmez onu da bilmem. Bilmem diye kenarda durmuyorum elbet. Kesip parçaladıkları butu alıp leğene koyuyor, bıçağı elime alıp kemiğinden ayırmaya başlıyorum. Paylaşacak şekilde parça parça ediyorum. Yeri geldi mi elime balta veya satırı alıp kemik kırmaya kalkıyorum. Hatta kimsenin yüzüne bakmadığı kelleyi bile yüzüp parçalıyorum. 

Gördüğünüz gibi bal yapmaz arı gibi olsam da boş durmuyorum. Nedense orta yere bir ürün koyamasam da hummalı bir şekilde çalışıyorum. Tüm bu mükemmelliğim içinde benimle beraber durmayan bir yönüm daha var. Ortakların hepsi sıcağın altında ecel terleri döküp buram buram terlerken benim dilim de durmuyor. Durmadan konuşuyor. Milletin eli çalışırken ben daha fazla efor sarf ediyorum konuşarak. Durumum bu iken beni tecrübe eden herkes niçin kaçıyor anlamış değilim. Acaba konuşmam mı sorun? (Hele şükür!) Bu adam konuşarak kurbanın bereketini kaçırıyor diye mi düşünüyorlar acaba? Bizim gibi ortak kurban kesenlerden sonraya kalmamız da bir ayrı sorun tabi. Acaba diyorum bir daha kurban ortağı bulur da benimle kesmeye kalkan olursa konuşmasam mı diyorum. Denemeye değer diyeceğim ama ben konuşmadan duramam ki...

Şimdi siz bana "Kesim yerlerinde kes-parçala ve sıyırma yapıyorlar. Biz böyle yapıyoruz, sen de böyle bir yeri dene" diyeceksiniz. Denemez olur muyum hem de kaç yıl böyle yaptık. Kesim yerinde beklerken ağaç olduk hepsinde. Bir defasında sıyrıldıktan sonra gidelim dedim. Bu sefer de budun biri iç edilmiş.

Gördüğünüz gibi derdim büyük. Hem de çok büyük. Bu durumda siz olsanız benimle kurban ortağı olur musunuz? Neyse içiniz rahat olsun, bu sefer de yolda kalmadım, girdim bir yere. Kurban bayramınız mübarek olsun!


Yorumlar

  1. Ben olurum sen de benim şartımı kabul edersen. Şartın nedir dersen o da şu: Biz hiç bir şeye karışmayacağız. Kasap ayarlayacağız her şeyi o halladecek. Biz sadece paylaşacağız. Böyle birileri var mı dediğini sanki duyar gibiyim. Kesim Parası biraz fazla ama var. Sen yine de bir çok işi yapıyor muşsun. Ben onları da yapamıyorum. Şimdi varmısın benimle kurban kesmeye. Fakat bu seneki kurbanımız 7 kişiye ayarlı. İleriki senelere inşallah.

    YanıtlaSil
  2. Bu da güzel bir yöntemmiş ama sanırım kaçırdım desene. Nasip bakalım, biri yanar döner, beni tanımadan girer kapana...

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde