Ana içeriğe atla

Yaz Kur'an Kursları*

Sanal alemde dolaşımda olan "BİR İMAMIN FERYADI!" başlıklı bir yazı okudum. Yaşadığını kağıda dökmüş. Dertli mi dertli hocamız. Derdi, Kur'an-ı Kerim öğrenmek için yaz kursuna gelen öğrencilerin isteksizliği. 8 yıldır camide, dernekte, ve vakıfta yaz kurslarında görev aldığını, Kur'an kursunu sevdirmek için hediye, gezi, yüzme, luna park vb. her yolu denediğini ama çocuklara bir türlü Tahiyyatı ve Fil süresinden aşağısını ezberletemediğini, namaz kıldıramadığı gibi caminin bahçesindeki ağaçlara çocukların zarar vermesinin önüne geçemediğini, geçen yıl Kur'an-ı Kerim'e geçen bazı çocukların üç hafta geçmesine rağmen hala Kur'an’a geçemediğini içinden geldiği gibi anlatmış.

"Teknoloji çağında tabletle büyüyen zamane" çocuklarının niçin böyle olduğunun nedenini de ailelere bağlıyor. Çocuğuyla ilgilenen, ders takibini yapan ve evde güzel terbiye veren ailelerin çocukları, Kur'an-ı Kerim'e çabucak geçtikleri gibi ilerleyen zamanda hafız bile olduklarını, bunun tersi ailelerin çocuklarında ise bir mesafe kat edemediğini söylüyor.

İmamın serzenişini kısaca özetlemeye çalıştım. İmamın anlattığından benim çıkardığım, aile çocuğunu bir güzel eğitecek, sonra kursa gönderecek… İmamın bu anlattığı lokal bir durum değil, hemen hemen bu görevi ifa etmeye çalışan diğer din görevlilerinin ortak derdi bu anlatılanlar. Maalesef ister cami, ister vakıf-dernek ister kurs bünyesinde açılan bu tür yaz kurslarının durumu nice yıllardır hep böyle. Eskiye oranla farklı yol ve yöntemler izlenmesine rağmen mevcut durum değişmediğine göre bundan sonraki yıllarda da aynı durum tekrarlanacak demektir.

Yaz kurslarının işler ve işlevini tam yerine getirmesinin başka yolu yok mu? Bunun için ne yapılabilir? Bu çocuklara Kur'an sevgisi nasıl verilir? Bu konuda öyle zannediyorum bu işin uzmanlarının söylediği/söyleyeceği tespitler vardır. İşin uzmanı değilim ama izin verirseniz ben bu konuda düşüncelerimi aktaracağım. Çıkarımı da siz yapın.

Yaptığımız işte bizi başarıya götürecek olan çocuğun seviyesine inebilmek, onun dilini anlamak ve zamanlamayı iyi tespit etmektir. Bugün çoğu din görevlisinin çocuğun seviyesine inebildiğini düşünmüyorum. Bir diğer husus 9-10 ay süren yorucu bir okul hayatından sonra kafasını dinlendirecek olan çocuğun, yaz döneminde kursa gönderilmesi pedagojik mi? Bu çocuğun dinlenmeye, gezmeye, dolaşmaya, oynamaya zamanı olmayacak mı? Unutmayalım ki dolu beyin yeni bilgi almaz. Nasıl ki tok çocuğa dünyanın en güzel yemeğini yediremiyorsak, susamayan çocuğa su içiremiyorsak dolu beyini de yazın kursta memnun edemeyiz. Biz de memnun kalmayız. Çocuk hem isteyip hem de ihtiyaç hissedecek. İhtiyaç hisseden er veya geç öğrenir. Bence bu zamanlamayı iyi hesaba katmak lazım. Zira bu vücut bu sıkleti çekmez. Ortaya koymaya çalıştığım tespitlerin her biri ayrı bir yazı konusu. Açılması lazım. Yine de burada kısa kısa değinmeye devam edeceğim. Bir diğer konu Kur'an eğitimi illaki yaz dönemlerinde cami, kurs vb. yerlerde mi verilmeli? Pekala bu, eğitim yılı içine yayılarak eğitim ve öğretim yılında okullarda verilemez mi? Ayrıca din eğitimi denince niçin ilk önce orijinalinden Kur'an okumak/okutmak aklımıza geliyor? Önce elif, be, te, se vb. Arap harflerini öğrenerek mi başlamalıyız? Çocuk ilk önce "derake, derace" yi mi öğrenmeli? Ki bunu da öğretemiyoruz. Kur'an'ın okuyuşunu bilmek tek başına yeterli midir? Bu konuda çocuğun başka bilgi ve eğitime ihtiyacı yok mu? Küçük yaştaki çocuklara Kur'an'ı öğretmeye başlamadan önce bu kurslarda onlara ilk önce okul sıralarını karalamamayı, yalan söylememeyi, kötü söz söylememeyi, sınavlarda kopya çekmemeyi, kavga etmemeyi, hakkımız olmayan bir şeyi almamayı; paylaşmayı, nazik ve kibar konuşmayı, sorumluluk vs almayı öğretsek daha iyi olmaz mı? Verdiğim bu örnekler, din eğitiminin içine girmez mi? 

Demem odur ki çocuğun ilk önce vücudu Müslüman olsun. Küçük yaştan itibaren yavaş yavaş ahlakla mücehhez olsun. İnanın bu kazanımları verdikten sonra çocuk Kur'an öğrenmeye, namaz sürelerini ezberlemeye yönelecektir. Zaten bugün okulların, ailelerin, toplumun ve devletin en büyük sorunu ahlaki dejenerasyon değil mi? Gelin ilk önce zihin ve bedeni Müslüman yapalım, arkası gelir. 

Hangisi daha öncelikli, salt Kur'an öğretimi mi yoksa ahlak mı? İkisi birden dediğinizi duyar gibiyim. İkisi birden olursa aliyyülala olur. Olmuyorsa önceliğimiz ahlak eğitimi olmalı diye düşünüyorum.

*12/07/2019 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

Yorumlar

  1. İkisi de olsa aliyyül ala. Fakat şu kadar var ki ağaç yaş iken eğilir. Çocuk ileride ahlaki eğitimi dinderslerinde veya başka şekillerde alabilir. Kur an ı nerede ve nasıl öğrenecek. Küçük yaşlarda kur an ı öğrenirse onun için en büyük kardır. Dolu olan kafa veya zihin almaz. Katılıyorum fakat bu eğitimi ne zaman alacak. Boşuna mı hayır. İlla az çok faydası olur. Koskoca yaz tatili çocuk denetimsiz daha kötü şeyler yapabilir. Hiç olmazsa onu daha büyük yanlışa düşmekten kurtarmış olunur. Kafa beyin de ne kadar dolu. Herhalde lebalep dopdolu değildir. Biraz da eğitimcinin mahareti ile çocuk oraya istekli gidebilir. Biraz sorun herhalde maharetli hocaların olmayışında gibi geliyor. Hocalarımız alınmasın onlar bu işi bilmiyor demiyorum. Bu konu da ayrıca bir eğitim alınabilir. Çocuğu ile ilgili veli elbet çok önemlidir. Veli çocuğu ike ilgileniyorsa eğitimin kalitesi artar. Zaten eğim de saciyak bacağı denilen çocuk, eğimci ve veli olmazsa olmazdır. Allah herkese hayırlı evlatlar yetiştirmeyi nasip etsin.

    YanıtlaSil
  2. Amin Hocam. Hocam bizim sorunumuz sevdirememe, çocuğun seviyesine inememe, çocuklara ne şekilde yaklaşacağımızı bilememedir. Bu sorun aşılmadan başarılı olmamız zor. Sizin memleketi bilmem ama bizim buralarda Kuran Kursuna gitmeyen yok. Sonu maalesef koca bir başarısızlık. hatta çoğu çocuğun nefretini alıyoruz. Önce yaklaşımımızı masaya yatırmamız lazım. Bazı çocukların bilinçaltında bizim kötü ve şiddete meyilli davranışlarımız kalıyor. Sevgisini veremediğimiz din bizim değildir. Her bir çocuk ayrı bir bireydir. Her çocuğa aynı yöntem işe yaramayabilir. Çocuğa göre metod geliştirmemizde fayda var. Ayrıca yaz kursuna gelen çocukların seviyeleri okullarda olduğu gibi aynı değil. İlkokul, ortaokul ve lise öğrencisi aynı ortamda ders görmek zorunda kalıyor. Bir hocanın seviyeleri farklı tüm çocuklarla metot geliştirmesi zor olsa gerek.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde