5 Temmuz 2019 Cuma

Neler İstedim Bu Dünyada Neler!

İyi olmadan iyi görünerek bu dünyada neler olmak istedim neler! Hep hayalimdi bir makam ve mevkiye gelmek. Koltukla beraber zenginlik de gelecekti elbet. Makam ile zenginlik birleşince şöhret olacaktım. Kameralar karşımda flaşlar patlatacaktı. Basın ordusu nereye gidersem beni takip edecekti.

Hiçbiri gerçekleşmedi. Küçücük hayal dünyamda büyük yer kapladı. Tüm çabaya rağmen olmayacak deyip atamıyorum da. Hasılı vücudumda bir yük olarak duruyor. Kendi kendime hayal kurma, senin olacağın bu kadar desem de nefsim bir türlü beni bana bırakmıyor. Meşhur olmak senin de hakkın dedi durdu bana.

Bir an için bir şey olamasam da kanunla korunan şöhret sahibi kişilere herkesin gözü önünde benim gibi meşhur olmak isteyip de bir türlü olamayan, sonunda padişahın yüzüne tükürdükten sonra meşhur olan adam gibi tükürmek geçti içimden. Sonrasında başıma gelecekleri aklıma bile getirmek istemedim. Meşhur olma uğruna bu yaştan sonra hapsi çekemezdim. Hapse razı olsam bile devletin birliğini temsil edenin elinden çekeceğim vardı. Haddini bil, sen de kim oluyorsun şeklinde demediğini bırakmazdı. Yine bu yaştan sonra kimsenin lafını çekemezdim.

Tosuncuk gibi olayım, milleti çarpıp köşeyi döndükten sonra terki diyar edeyim, günümü gün yapayım dedim. Buradan da ekmek çıkmaz bana. Çünkü hem devlet hem de millet gözünü açtı. Haydi hepsinden geçtim. Beceremem ki dolandırmayı. Dürüstlüğümden değil, beceriksizliğimden kendi kendimi ele verirdim. 

İyi de ben bir türlü bir baş olamayacak mıydım? Olacaksam bir şeyin en başı olmalıydım. Görünürde cumhurun başı var. O koltuğun taliplisi çok. Zaten mevcut da bir türlü bırakacağa benzemiyor. Her şeyi göze alıp karşısına geçsem bana ilk günden "Acemi çaylak! Senin devlet tecrüben var mı" diyecek, kendi olduklarını ve yaptıklarını sayacaktı arka arkaya.

Baş baş derken aklıma terörist başı Öcalan geldi. Madem iyilerin başı iyi biri olamadım. Devlete ve millete kök söktüren bir eşkiya olmak geçti. Neden olmasın? Alıp başımı gidecek, dağları mesken edinecektim. Emrimdekilere hep vur, kır, öldür, yak emri verecektim. Beka Vadisinden durmadan emirler yağdıracaktım. 40 bin kişinin katili olacaktım. Her şehit cenazesi geldikçe millet bana lanet okuyacaktı. Ama olsun. Amaç meşhur olmak, adımı duyurmak değil mi? Olsun o kadar... Sonra? Kaç kaç nereye kadar? Ülkeme geri dönsem millet beni çiğ çiğ yerdi. Birkaç ülke gezdikten, hepsinden istemeyiz cevabı aldıktan sonra paketlenmiş bir şekilde devletin şefkat eline kendimi teslim edecektim. Hem bu vesileyle ilk defa uçağa da binmiş olacaktım. İşin ciddiyeti anlaşılsın diye ağzıma, gözüme sarılan bant çıkarılırken biraz acıtacaktı ama bence değer. O kadar da olsun. Uzun bir yargılama sürecinden sonra atacaktım kendimi dört tarafı denize nazır bir adaya. Emekliliğimin pardon yaptıklarımın karşılığını orada çekecektim. Tabi çekme denirse buna. Yeme, içme, barınma işlerine bir kuruş vermeden dünyada iken cenneti yaşayacaktım. Doktor emrimde, avukatlarım var. Yok yok... Ara ara mektup yazar, avukatlarım aracılığıyla örgütüme mesaj da verirdim. Devlet de kulak kesilirdi bana. Orada tek pişmanlığım keşke uzun yıllar dağda, bayırda kaçak göçek yaşayacağıma daha önce bu İmralı'ya niye gelip buradan yönetmedim örgütümü olurdu.

Ben bunları bir baş olma uğruna yapacaktım ama sonu tatlı olacak diye dağ, taş ve inlerde yaşamak hem zor hem de raconuma ters gelir benim. Yok mu bunun daha kolayı ve şehirde olanı derken aklıma dağ eşkiyasının ruh ikizi geldi. Şehir versiyonu bana daha uygundu. Küçük bir dünya kurar, o kurduğum dünyaya dini, diyaneti, eğitim ve öğretim işlerini sığdırırdım önce. Buralarda başarılı olunca sevenlerim basın, iş, bürokrasi gibi her alanda oynardı. Tüm bunları bir ceketimle yapardım bu dünyada. Ardından 170 ülkeye namım giderdi. Herkes bana Hocaefendi der, saygıyla eğilirdi. Hiçbir şeyden haberim yokmuş gibi hasta görünümlü bir şekilde devletin her yerinde kadrolaşarak başarımı gösterince, Türkiye dar gelirdi bana. Sonra burada kalmak bir risk olurdu. Çünkü sevenim kadar sevmeyenim de çoktu. Hem aynı hizmete hizmet eden dağdaki kardeşim de gelmişti İmralı'ya. Bir yerde iki güneş olmazdı. Onca yaptıklarıma karşılık bir terfi almalıydım. Burası da olsa olsa okyanus ötesi olabilirdi. Hem orası benim ana vatanımdı. Korunaklıydı üstelik. 

Gördüğünüz gibi küçücük hayal dünyam çok geniş. Bana imkan verseler, birileri elimden tutsa ve bana inanıp ardımdan gelecek bir kişi olsa meşhur olma uğruna neler yapmazdım neler ve ben bugün nerelerde olurdum. Yukarıda anlattıklarımın hangisini yapsam tükürmenin dışında hep ihya olacaktım. Ah kafam ah! 

2 yorum:

  1. İyi ki de olmamışsın. Hayallerinin peşinden gitmemişsin. Dua edelim inşallah da olamazsın. Gene Allahın sevgili kulu imişsin. Ya bir de olsaydın? Yoksa kedi erişemediği ciğere mındar dermiş. Senin ki de öyle olmasın.(tabi ki şaka)

    YanıtlaSil
  2. Maazallah! Allah hepimizi bu tiplerden olmaktan korusun inşallah.

    YanıtlaSil