Ana içeriğe atla

Gazlıgöl'de Bir Öğle Namazı

Kaplıca'nın ikinci gününde 1985 yılında yapılmış, apartıma on adımlık mesafede bulunan camiye öğle namazını eda etmek için gittim.

Camiye girerken bahçesinde, girdikten sonra caminin arka mahallinde ve caminin içindeki çocuklar dikkatimi çekti. Elli kadar büyüğün saf tuttuğu camide, çoğunluğu geride olmak üzere yirmi kadar çocuk da vardı. 

Caminin girişinde büyük puntolarla yazılıp asılmış "Bu camideki çocukların dokunulmazlığı vardır. Cemaatimize duyurulur" yazısı dikkatimi çekti. Bu işi cemaat ciddiye alsın diye "dokunulmazlığı" kısmını sarı fosforlu kalemle çizmiş cami imamı. Gel de kız bu yazıdan sonra camiye gelen çocuklara.

Kıldığım öğle namazı, hafta içi cuma dışında bir vakit olmasına rağmen camiye girdiğimde imam, vaaz veriyordu. Ezanın bitimiyle birlikte saf düzenine geçerek namazımızı kıldık. Namaz esnasında dokunulmazlığı olan çocuklardan bir rahatsızlık duymadım. Küçücük yaşlarına rağmen bizimle birlikte namazlarını kıldılar. Sessiz sessiz yanındaki arkadaşıyla konuşanlar vardı. Görülmeye değer. Çocuklar için böylesi konuşmanın yeri ayrı.

Tespih çekmeden önce bize karşı yüzünü dönen imama baktım. Kırk yaşlarında ya vardı ya da yoktu. Müezzin "...Velâ havle velâ guvvete illâ billahi'l azîm" dedikten sonra Ayet'el Kürsi'yi okumama fırsat vermeden imam, besmele çekerek bizim yerimize Ayet'el Kürsi'yi de okuyuverdi. Ardından müezzinin komutuyla birlikte sırayla "Sübhanallâh... Elhamdülillâh... Allâhü ekber" dedik. Bereket imam 33'er defa okuduğumuz tesbihatı bize bıraktı. 

Duanın ardından hocamız Kureyş süresini okudu. Ardından müezzin, süre hakkında kısa bir bilgi verdikten sonra sürenin anlamını verdi. "Fatihah" sözüyle birlikte cemaat teker teker çıkmaya başladı. 

Camiden çıkarken farzı kıldıktan sonra caminin arka mahalline geçip vızıltı şeklinde sesleri gelen çocukları gördüm. On beş kadar çocuk, önlerine rahlelerini almışlar, üzerlerine Kur'an-ı Kerim'leri koymuşlar. Diz çökmüş bir halde sorumlu oldukları sayfaları okumaya çalışıyorlardı. Anlaşılan namazdan sonra hoca onları okutacaktı. Benim onlara gıpta ile baktığımı gören benden yaşlı bir amca yanıma yaklaşarak "Bu çocuklar, böyle okuyup bizim yerimizi alacaklar ve bu camiler onlar sayesinde boş kalmayacak" dedi. İnşallah dedim kendisine.

Anladığım kadarıyla imam gayretli biri. Kendi çapında işini yapıyor. Çocuklara da sevdirmiş kendini. Çocuklar dört gözle heyecanlı bir şekilde hocalarının gelip kendilerini okutmasını bekliyorlar. Mutlulukları gözlerinden okunuyor. Sanırım bu işi bisikletsiz halletmiş hoca. Afyon Karahisar Müftülüğünün bir talimatı mı yoksa kendi inisiyatifi mi? Namazdan sonra küçük sürelerden birini aşır olarak okuyor, müezzini de anlamını veriyor. Zannımca cemaatinin okunan sürelerin anlamlarından haberdar olmasını istiyor. 

Allah işine samimiyetle sarılanlardan, işini dört dörtlük yapanlardan eylesin.






Yorumlar

  1. Amin. Müftülüğün bir talimatı da olsa bu kadar samimilik biraz zor olur. Kendi istek ve gayreti olmazsa hoca kendini bu kadar sevdiremez. Hocaya gıbta ettim doğrusu. Hocayı da öğrencikerini de tebrik ediyorum. Allah muvaffak kılsın inşallah. Allah razı olsun. Böylelerinin sayılarının artması dilek ve temennisi ile selamlar

    YanıtlaSil
  2. As amin hocam. Önemli olan samimiyet ve sevdirmek. Becerebilenlere helal olsun.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde