Ana içeriğe atla

Sütre*


Sütre nedir bilirsiniz. Kırda ya da açık yerde namaz kılarken öne konulan küçük set. Burada amaç, namaz kılanın önünden kimse geçmesin. Yani geçişe yasak bölge burası. Çünkü namaz kılanın önünden geçilmez. Geçecek olan da sütrenin önünden geçer, secde mahallinden geçemez. Bu yüzden kırda, bayırda, herkesin gelip geçtiği yere sütre konması gerekir.

Camilerde ne yapacağız? İlmihal kitaplarında büyük camilerde namaz kılanın secde mahallinin ötesinden geçilebilir, küçük camilerde geçilmez deniyor. Burada caminin büyüklüğünü veya küçüklüğünü nasıl ayırt edeceğiz? Çünkü caminin büyüklüğü veya küçüklüğü görecelidir. Bir yerdeki büyük sayılan cami, diğer yerdeki camiye göre küçük sayılabilir.

İçinizden sütre ile işin ne, böyle bir sorun mu var diyebilirsiniz. Cemaatine göre bazı camilerde sütrenin olmaması sorun olabiliyor. Çünkü cemaatten bazıları farz namaz dışında özellikle cumalarda sünnet kılarken öyle bir yer seçiyor ki namazını kılıp çıkmak isteyen kişilerin çıkışını engelliyor. Muhterem sırtını tam duvara veriyor. Çıkmak isteyen ya onun selam vermesini bekleyecek ya da secdeye gidince oluşan boşluktan geçebilecek. Başka alternatif yok. Bu tip kişilerin amacı ne olabilir, çıkışı engelleyecek yerde namaza durmalarının sebebi hikmeti nedir? Çok anlamış değilim. Niyetlerini bilmiyorum ama izin verirseniz beyin jimnastiği yapacağım: (Daha doğrusu zanda bulunacağım. Allah beni affetsin)
1. "Bakın millet! Ben camiye geldim, namaz kılıyorum. Üstelik sizin gibi erkenden çıkmıyorum. Nasıl ki ben çıkmıyorsam siz de çıkmayacaksınız."
2."Namaz kılmak için seçtiğim bu yerde çıkmak için beni bekleyerek sabrın en güzel örneğini göstereceksiniz. Zira ben bu vesileyle size sabrı öğretiyorum."
3."Dışarıda beni görünce göstermediğiniz saygıyı önümden geçmeyerek beni beklemek suretiyle bana camide göstereceksiniz. Yok göstermeyiz diyorsanız buyurun önümden geçin. Günah kazanırsınız haberiniz olsun."
4."Sırtımı duvara vererek kendimi güvene alıyorum. Çünkü ben arkamda kimseye güvenmem."
5.Gelişigüzel durmuş olabilir.

Hangi amaçla olursa olsun camiden çıkışı engelleyen bu gibi durumlarda ne yapılmalı? Camide herkesin önüne sütre konamayacağına göre bu konuda çözüm ne olabilir? Bana göre bugün halıdaki desenler sütre vazifesi yapabilir. Çünkü bugün çoğu camilerdeki halılarda cemaatin saf tutacağı yer belli. Ayaklar nereye konacak, alın nereye değecek belli. Hatta çoğu halılarda seccade, mihrap deseni bile var. Halı desenini özellikle alnın secdeye değdiği yeri veya ayakların konduğu yeri sütre kabul edebilir. Camiden çıkışı engelleyecek şekilde arka tarafta namaz kılanın önünden geçilebilir. Benim ki fetva değil. Zira böyle bir şeye mezun değilim. Ama düşünmeye değer.

*25/10/2019 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.


Yorumlar

  1. O beyin jimnastinine hayran kaldım. Burada ne aklıma geldi bilir misin? Peygamberimiz şaka ve espiri yapardı ama hep doğruları söylerdi. Senin de beyin jimnastiğinin içerindeki espiride gerçekler saklı olabilir mi diye aklıma geldi. Sonra baktım bazılarına yok canım olamaz dedim. Zannediyorum öyle yapılmamasını kasdediyorsun. Son parağrafına aynen katılıyorum. Başka da yapılacak bir şey yok diye düşünüyorum.

    YanıtlaSil
  2. En arkada namaz duranların düşüncesizce hareket ettiğini düşünüyorum. Her ne hikmetle olursa olsun işine gidecek, dersine yetişecek, hastasını muayene edecek kişilerin çıkışını engelliyor. Yine de bu şekil uygun olmayan yerde namaz duranların niyetini bilmeyiz. Esprilerimde gerçekten hareketlerle espri yapma var, bazen mübalağa sanatı gereği abartırım o kadar. Allah yalandan korusun hepimizi.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde