Ana içeriğe atla

Geriyi Sağlama Almadan İleride Başarı Gösterilemez *


Osmanlı Devleti, ülke içinde birliği sağlamadan kolay kolay dış fütuhata gitmedi. Çünkü geriyi sağlama almadan dışarıda zafer elde edilemeyeceğini iyi biliyordu. İçte birliği sağlamadan dışa açılmama durumu sadece Osmanlı ve diğer devletler için geçerli olmasa gerek. Bu durum ülke siyasetinde iktidar olmak ve iktidarda uzun soluklu olmak için de geçerlidir. Aile, sülale ve aşiret için de hakeza. Hepsinde birlik gerekir.

Bir partinin tabanında veya partinin üst ekibinde çatlaklar oluşur, kırgınlıklar artarsa partinin yapacağı ilk şey partide birliği sağlamak olmalıdır. Partide görev alan kişilerin tek amaç etrafında birlikte hareket etmesi için elinden gelen çabayı göstermesi gerekiyor. Ne yapıp ne edip parti içinde barış ve huzuru sağlamalıdır. Sağlamalı ki gözü arkada kalmamalıdır. Sonra gözünü ileriye dikmelidir. 

Giden gitsin, kalan sağlar bizimdir siyaseti izlenir, gidenlerin yerine yenileri doldurulursa gönderdiklerimiz veya kendiliğinden gidenler bir müddet sonra karşımıza rakip olarak çıkar. Bu da gücün bölünmesi, sinerjinin yok olması demektir. Güç bölünürse zayıflık ortaya çıkar. Bu zayıflık ise rakiplerin arayıp da bulamayacağı bir şeydir. Parça parça olmuş sizi evire çevire yener.

Amaç ülke siyasetinde söz sahibi olmak, bu ülkeye hizmet etmek, ideallerini gerçekleştirmek ise parçalanmanın hiçbir izahı olamaz. Sevenlerini üzen, rakiplerini sevindiren bir durumdur bu. Kim ister böyle bir durumu? Aklı başında kimse istemez. Çünkü böylesi parçalanmışlıktan ancak rakipleri faydalanır. Durum bu iken, orta yerde büyük fikir ayrılıkları olmadığı halde güçlerini zayıflatmayı göze alanlar, ortaya çıkacak sonucun baş sorumlularıdır. Çekip gitmeden veya yol vermeden önce ortaya çıkan sorunları oturup kendi aralarında bir güzel halletme yoluna gitmeleri gerekir. Kim bunu yaparsa gücünü birleştirmiş olur. Bu birlikte de dirlik olur. Şayet amaç ülke siyasetinde söz sahibi olmak, bu ülkeye hizmet etmek ve ideallerini gerçekleştirmek değil de bir baş olma sevdası ise kusura bakmasınlar, bu anlayışla ne kendilerine ne de ülkeye hayırları olur.

Bir an için düşünüyorum. Bir zihniyet güçlü iken kaybetse, muhalefete düşse başarısızlığın sahibi olmaz, herkes kendi başının çaresini bakar diyeceğim. Ama iktidarda iken bu kopuşlar oluyor, herkes bir baş olma hevesine kapılıyorsa bu parçalanmışlıkla, bu kafayla asla baş olamazlar. Ancak birbirlerini aşağıya çekerler. Amaç bu ise bunu başaracaklar. Kendilerini tebrik ediyorum.

Bir zamanlar birliktelikleriyle güzel bir sinerji meydana getirenler bu görüntüleriyle sevenlerini sevindirmişlerse ayrılıklarıyla da sevenlerini üzmektedirler. Yol yakınken, testi kırılmadan bu sevdalarından vazgeçmelerinde fayda vardır. Bu durumda olan kimseler şunu unutmasınlar ki içte birliklerini kaybedenler, ülkenin geleceği hakkında söz sahibi olamazlar ve ülkeye de verebilecekleri bir şey yoktur.

*06/07/2019 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.




Yorumlar

  1. Birliktelik neden sağlanamıyor anlamış değilim. Ne gidenlerin bir art niyeti var ne gitme kal demiyenlerin. Söylediklerinde tamamen haklısın. Birliktelik olmazsa özellikle dünya üzerinde başarı olmaz. Gördüğümüz kadarıyla hepsi de ülkelerini seven insanlar. Ben inanıyorum ki ülkeyi daha ileri götürmek için çalışıyorlar. Fakat takip ettikleri yol yanlış. Bunun farkına varamıyırlar. Ya da benim yolum doğru diğerlerinin yolu yanlış inancı içerisindeler. Hepsine de Allah iz an versin. Allah birlikteliğimizi sağlasın. Birlikte rahmet ayrılıkta azap vardır şuuruyla hareket ettirsin.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde