Ana içeriğe atla

Demokrasi ve Milli Birlik Günü Heba Olmamalı

Bizim kadar birbirine düşman bu kadar insan nasıl aynı bayrak altında yaşıyoruz, anlamış değilim. Birimizin ak dediğine diğerimiz kara diyor. Bu görüntümüzle aynı kazana atsak kaynamayız.

Ne derdimiz ortak ne de düşmanımız, ne bayramlarımız ortak ne de önemli günlerimiz. Bizi biz yapan değerlerimiz konusunda bile ayrışmış durumdayız. Kimimiz milli bayramları öne çıkarırken kimimiz dini bayramları. Darbeler konusunda bile bir birlikteliğimiz yok. Konuşurken amasız, fakatsız konuşmuyoruz. 3.yılını ihya ettiğimiz "Demokrasi ve Milli Birlik Günü" de bunlardan biridir. Darbenin sonrasında sahiplenilen Yenikapı ruhu bugün bir kesimin günü haline dönüşmüş durumda. Çünkü bize göre darbenin iyi veya kötü olması, darbenin kime yapıldığıyla ilgili. Eğer darbe rakipten öte düşman gibi gördüğümüze yapılmışsa bu darbe başarıya ulaşmasa da iyidir. İstediğimiz darbe başarıya ulaşmayınca bu sefer darbeyi sulandırma yoluna gideriz. Tiyatro veya kontrollü darbe deriz. Madem bu darbe kontrollü bir darbe ise o zaman darbenin sonrasında darbeye ve darbecilere karşı hayır denilen mitingde ne işimiz vardı? Öyle ya! İnanmadığımız darbenin telin mitinginde olmamalıydık.

Darbeyi tiyatro olarak görenlere düşen, eğer bu görüşlerinde samimiler ise bu iddialarını ispatlama yoluna gitmeleridir. Yok ispat etmeyip bu işi sadece sulandırma ve kafalarda müphemler oluşturmak niyetiyle yapıyorlarsa yapmasınlar. Çünkü bu yaptıkları 251 şehide ve binlerce yaralımıza saygısızlıktır.

Hükümete de düşen, başta darbeye tiyatro diyenler olmak üzere ülke içinde darbeye inanmayanları ikna etmektir. Ardından FETÖ kaçaklarına kucak açan, onları koruyan devletlere karşı iyi bir diplomasi yürütmektir. Yok böyle yapılmaz sadece darbeye tiyatro diyenleri eleştirmekle kalırsa bunun bu ülkeye faydası olmaz. Gittikçe yalnızlaşır. Çünkü bu ülkede gerçeklerden ziyade algılar üzerine siyaset yapılmaktadır. Kendini anlatabildiğin ve muhataplarını ikna edebildiğin oranda başarılısın.

Kaçan darbeciler bu ülkeye getirilip yargılanmadıkça, örgütün dış bağlantısını kesmedikçe, darbenin bir numaralı sanıkları elini kolunu sallayarak gezdikçe ve darbeyle ilgili kapalı yerler kamuoyuyla paylaşılmadıkça 15 Temmuz darbesi tartışılmaya devam edecektir. Şayet böyle giderse sadece Cumhurbaşkanının iştirak ettiği "Demokrasi ve Milli Birlik Günü" Erdoğan'ın gücü ve iktidarıyla sınırlı kalır. Erdoğan'dan sonra bugün anılmaz. Eğer böyle olmasın, bu Milli Birlik Günü ilanihaye devam etsin, 27 Mayıs gibi olmasın isteniyorsa hükümet, diğer siyasi partileri bu konuda yanına çekmelidir. Darbede bazı siyasi partilerin duruşunu eleştirmemelidir. Dün dünde kaldı deyip bugüne bakmalıdır. Hükümet bugünün sadece kendisine değil tüm topluma mal olduğunu göstermelidir.

Yorumlar

  1. Hocam gücenme ama bu yazını okurken aklıma Nasreddin hocanın fıkrası geldi. Hani diyor ya hırsızın hiç mi suçu yok? Hükümeti hep eleştiriyorsun. Muhalefetten bu konuda hiç destek yok. Ne yapsın bu hükümet. Diyeceksin ki yapılması gerekenleri ben söylüyorum. Hükümet eli kolu bağlı durmuyordur. Mutlaka çaba ve gayretleri vardır. Muhalefet elinden geldiği kadar hükümeti sıkıştırıyor. Yalnızlaştıran da onlar, kutuplaştıran da onlar. Onlar da kendi istekleri ile hareket etmiyor, dış mihrakların maşaları. Keşke bunu anlayabilseler. Allah ıslah eylesin. Allah onlara da iz an versin.

    YanıtlaSil
  2. Sayın Hocam! Çocuğumuz elimizin uzanmadığı/uzanamadığı biriyle bir dorun yaşasa "Ne işin vardı orada, niye çattın, yolunu değiştirseydin..." şeklinde hep çocuğumuza kızarız. Kızmamız çocuğumuzu korumamız niyetiyledir. Değilse kızıyoruz demek atıyoruz anlamına gelmez. Çocuk yine bizim çocuktur. Çünkü başkasına her zaman gücümüz yetmediği gibi fayda da etmeyebilir. O hesap AK Parti de bizim ailemizin bir ferdidir. Doğuşunda, gelişmesinde ve bugün duraklama ve gerilemesinde bu çocuğumuzun yanındayız. Nasıl ki çocuğumuz başarılara imza attığında göğsümüz kabarıyorsa bu parti de iyi ve güzel şeyler yaptığında ve başarılı olduğunda sevindik. Şimdi tıpkı çocuğumuz gibi parti de hata üstüne hata yapmaya başlayınca çocuğumuzu korumak amacıyla uyardığımız gibi uyarıyoruz. Taltif de bizden yapıcı tenkit de. Amacım yol yordam göstermek değil. Böyle bir kapasitem yok. Söylediklerim ya da tenkitlerim doğru iddiasında da değilim. Benim derdim çocuğunu çok seven bir babanın feryadı ya da çocuğuna nasihat etmektir. Eleştirdiğim gibi göklere çıkarmasını da bilirim. Aslında daha kolay yoldur. Bundan dolayı camiamdan övgü de alırım. Fakat neye yarayacak? 2015 seçimlerinden beri bir ileri, iki geri geriliyoruz. Yeni seçmen gelmiyor. 2019 seçimleri şayet tedbir almazsak eriyeceğimizin göstergesidir. Benim serzenişim buna. Burada seçmene kızmıyorum. Çünkü bu seçmen bize çok kredi verdi. Bugün karşımızda yeni bir oluşum olmamasına rağmen biz geriliyor isek gittiğiniz yol yol değil demek hakkımızdır diye düşünüyorum. Hırsızın suçu yok mu? Var elbet. Ama hırsıza kim söz geçirebilir, hatta ona kilit bile tutmaz. Ayrıca bu yazımda ilk önce 15 Temmuz darbesine tiyatro diyenleri eleştirmişim, sadece hükümeti değil. Çoğunluk eleştirim hükümete. Çünkü hükümet sorumluluk makamında. Muhalefet adı üzerinde muhalefet. İktidarı her halükarda eleştirecek. Çünkü bekara avrat boşamak kolaydır. Onlar sorumluluk makamında değiller. Uzattım. Umarım derdimi anlatabilmişimdir.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde