Ana içeriğe atla

Suriyeliler Olayını Kaşımak ***

2011 yılından beri ülkelerinde çıkan iç savaş dolayısıyla 4 milyon Suriyeli, ülkemizde mülteci durumunda. Kimi kendi işyerini açtı, kimi nerede ne iş bulursa çalışıyor, kimi sınır boyunda devletin hazırladığı yerlerde kalıyor, kimi cami ve sokaklarda dileniyor. İçlerinde suça karışanlar olduğu gibi bizden biri olup uyum sağlayanlar da var. Çoğu Suriyeli çocuk okullarımızda okuyor, Türkçe konuşuyor. İçlerinde başarılı olanlar da var. Çoğu kirada, kalabalık bir şekilde içimizde yaşamaya devam ediyor. Camide, pazarda, yolda, çarşıda, hastanede onlar. Kimi insanımız Suriyelilerle evli. Bazı mahalleler Suriyeli mahallesi olarak anılır oldu. Hasılı 8 yıldır içimizde bizimle bir ve beraberler Suriyeliler.

Suriyelilere toplumun bakışına gelince,
*Kimimiz onları kardeş olarak görüyor. Onlar muhacir, biz ise ensarız diyor. Onların içinde bulunduğu durumu anlamaya çalışıyor, onlara acıyor. Elinden gelen yardımı göstermeye çalışıyor.
*Kimimiz ise onları ülkelerinde savaşmayıp ülkemize kaçıp gelen savaş kaçkını olarak görüyor. Ülkelerine hayır etmeyen bu kişiler bize hiç hayır etmez diyor. Hepsi dolup geldi. Ülkelerine dönüp gitmeli diyor.

Gördüğünüz gibi Suriyelilere bakış açımız bu şekilde. Bu konuda ikiye bölünmemiz yetmediği gibi nice zamandır sosyal medyada Suriyelileri istemiyoruz paylaşımları yapılıyor. Herkes istediğini paylaşabilir ama paylaşımımız ülkeye hizmet etmeli diye düşünüyorum. Bu olayı bu şekilde kaşımayı tehlikeli görüyorum. Bu ülkede yeterince mayın tarlası var zaten. Bir de bu olayı kaşımak ülkeye yarar getirmez. Böyle giderse bu ülkede Türk ve Suriyeli çatışması çıkma ihtimali yüksektir.

Bildiğim kadarıyla Suriyelilerin ülkemizde mülteci durumunda olması bir devlet politikası. Bizim ülkemiz, Avrupa'ya gitmek isteyen Suriyelilerin zorunlu misafir edildiği bir tampon ülke görevi görüyor. Bugün kapılar açılıverse soluğu AB ülkelerinde alacak çok Suriyeli var içimizde. Hatta ölümü göze alarak botlarla Yunanistan üzerinden AB ülkelerine kaçak yollarla gitmek isteyenlerin sayısı da az değil. Zaman zaman boğulup ölenler de oluyor. Yani biz sınırı açıversek soluğu dışarıda alacak çok Suriyeli var. Yine ülkelerinde savaş bitse ülkelerine geri dönecekler olduğu bile içimizden gitmeyecekler de var.

Anlatmak istediğim Suriyelilerin kalmasını veya gitmesini istemek bizim elimizde değil. İsteyerek veya istemeyerek içimizde yaşayan Suriyeli mültecilere yardım ediyorsak bu yaptığımız bir başa kakmadır. Yok yardım etmiyorsak bu kadar yaygara niye? Eğer bunların içinde bizi rahatsız edenler ve suç işleyenler var ise yapacağımız güvenlik kuvvetlerini haberdar etmektir. Şundan emin olalım ki içimizde dilenen Suriyeli mültecilerden, çoğu Suriyeli mülteciler de rahatsız. Hatta geçen gün dilenen bir Suriyeliyi uyaran yine bir Suriyeli idi.

Hasılı biz Suriyelilerden, Suriyeliler mevcut hallerinden memnun değil. İki memnuniyetsizden bir memnuniyet çıkmıyor. Bağırıp çağırmakla da Suriyeliler bugünden yarına gidecek değiller. Onları yardım edilmeye layık görmüyorsak yardım etmeyelim. Onları vatan haini, vatan kaçkını gibi ayıplamayalım. Bugün onların başına gelen yarın bizim ülkemizin başına gelmeyecek değildir. Çünkü ayıpladığımız sünnetullah gereği maazallah başımıza gelebilir.

Son söz, Suriyeliler meselesini kaşımayalım. Bu konuda algı üstüne algı oluşturmayalım. Olur olmaz asparagas haberlerle toplumun tansiyonunu yükseltmeyelim. Çünkü bu gerilimin kimseye faydası olmaz.  

***20/07/2019 tarihinde Barbaros ULU adıyla Pusula haber gazetesinde yayımlanmıştır.

Yorumlar

  1. Yazının her cümlesimin altına imzamı atarım. Al benden de o kadar tam da bu metin içindir. Ağzına dillerine sağlık. Ne de güzel izah etmişsin. Allah senden razı olsun. Söylenecek başka söz yok. Yardım yapan yapar, yapmayan yapmaz. O kadar. Elbette bu gün onlara yarın bize olmayacağını kimse bilmez. Ne yaparsan öyle karşılık görürsün. Allah onların da bizim de yardımcımız olsun.

    YanıtlaSil
  2. Amin hocam. Allah cümlemizden razı olsun.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde