Ana içeriğe atla

Linç Kampanyasında Kimse Elimize Su Dökemez ***

Adana'da çalışırken çalıştığım okula Musa isminde bir misyoner gelmiş. Müdür yardımcısı "Hocam, bir gelir misin" diye beni odasına çağırdı. Musa ile beni tanıştırdı.
Koreli olduğunu öğrendiğim, Türkçe bilen ve bizimle kendi dilimizden konuşan Musa'ya "Koreli olduğuna göre ya Konfüçyüs ya da Budist olmalısın. Nasıl Hıristiyan olduğunu sorduğumda bana "Evet, ben daha önce Konfüçyüs idim. Sonradan araştırarak Hıristiyanlığa geçtim." dedi. Neyini beğendin Hıristiyanlığın? İslam dinini de araştırdın mı dedim. "Araştırdım" dedi. İslam'ın neresini beğenmedin dediğimde bana "Muhammed'in çok evliliğini" dedi. Hz Muhammed'in niçin çok evlilik yaptığını, bu evliliklerin çoğu o günün şartlarında bir zorunluluktan kaynaklandığını, peygamberin eşi vefat etmiş bazı kadınları koruma ve kollama amaçlı evlendiğini, onun evliliklerinin birer şehvet evliliği olmadığını, Hz Muhammed 25 yaşında iken kendisinden yaşça çok büyük, daha önce iki evlilik yapmış, dul olan Hz Hatice ile vefatına kadar da tek evli kaldığını ve ondan 6 çocuğu olduğunu, Hz Hatice'nin vefatından sonra diğer evlilikleri yaptığını anlattım. Ardından çok evliliğin Arap toplumunda kadın ve erkek tarafından yadırganmadığını, hemen hemen tüm erkeklerin birden fazla evlilik yolunu tercih ettiklerini, çok evliliğin o devirde sadece Arap toplumunda yaygın olmadığını, diğer topluluklarda da var olduğunu, Hz İsa da uzun süre yaşamış olsaydı o da çok evlilik yolunu tercih edebileceğini söyledim. Anlattıklarıma biraz aklı yatar gibi oldu, makul gördü. Ama Musa, Türkiye'deki Müslümanları Hıristiyan yapmak için özel olarak hazırlanmış bir misyonerdi. Anlattıklarımı makul görse de -veya makul görür gibi davransa da- deruhte ettiği misyonunu terk etmesi mümkün değildi.
Çok evlilik meselesi ve Hz Muhammed'in birden çok evlenmesi konusunda Musa'ya söylediklerime yeniden bir göz atarsak defansa çekilip savunmacı bir yol izlediğim görülecektir. Çünkü 14 asır öncesi bir sosyal vakıayı günümüz gözüyle değerlendirmeye kalkarsak bundan başka bir yol aklımıza gelmiyor.
Çok evlilik günümüz Müslümanlarının yumuşak karnı. Bize vurmak isteyen buradan vurmaya çalışıyor.
Son günlerde gündem olan ve bir linç kampanyasına dönüştürülen Mustafa İslamoğlu da geçmiş bir ramazan programında Mehmet Okuyan ile birlikte Hz Muhammed'in çok evliliği üzerine görüşlerini açıklarken sarf ettiği bir cümle tüm okları üzerine çevirtti. Programda Sayın İslamoğlu Hz Hatice ile ilgili şu cümleleri sarf ediyor: "Şehvetine düşkünü bir yana bırak, birazcık şöyle kendisini ciddîye alan bir erkek, üstelik Mekke’nin yiğidi, Mekke’nin el-Emin’i, el üstünde tutuluyor, göz bebeği, Abdülmuttalib’in de göz bebeği, vârisi  gider de üç çocuklu, iki kocadan arta kalmış kırk yaşında bir dulu yirmi beş yaşındayken alır mı? " Burada tepki çeken cümle "Üç çocuklu, iki kocadan arta kalmış, kırk yaşında bir dul" sözü. Biri videonun başını ve sonunu kesmiş, sadece bu kısmı almış. Yedi dakikalık video izlendiğinde İslamoğlu'nun Hz Hatice ile ilgili öncesinde "İki evlilik geçirmiş, çocukları var, iki evliliğinden üç çocuğu var, kırk yaşında bir hanım" dediği görülecektir. Hatta saygı ifadesi olarak Hz Hatice demiştir, çoğumuzun dediği gibi.
Video baştan sona izlendiğinde İslamoğlu'nun, "Peygamberin çok evliliğini bir yere oturtmaya çalıştığını, peygamberin bu yaptığının şehvet evliliği olmadığını, bir şefkat evliliği olduğunu irticalen anlatmaya çalıştığı açık olmasına rağmen biz "arta kalan" kısmında takılıp kaldık. Arta kalan hoş bir ifade mi? Değil elbet. Zaten bu ifade kulak tırmalıyor. Ama videonun bütününü izlediğimizde, konuşmacının hakaret amacı taşımadığı net.
O zaman bu yaygara, linç girişimi neden? "Ameller niyetlere göredir" hadisine sığıyor mu bu yaptığımız? İslamoğlu'nu yargısız infaz yaparken yıllar öncesi bir videonun sadece 30 saniyelik kısmını servis eden kimsenin maksadını niçin sorgulamıyoruz? Belli ki bunu servis eden okların İslamoğlu'na çevrilmesini istemiş. Kimse, adamı buradan tebrik ediyorum. Fazlasıyla maksadına ulaştı. Herkes bu sözünden dolayı İslamoğlu'na veryansın ediyor. Linçtir bunun adı. Maalesef çoğumuz atladı. Linç girişiminde kimse elimize su dökemez. Yazıktır, ayıptır, yargısız infazdır yaptığımız. Amacımızın üzüm yemek değil, bağcıyı dövmek olduğu aşikardır.
Burada niyetim Mustafa İslamoğlu'nu savunmak değildir. Zaten onun savunucuları yeter de artar bile. Ama bu yaptığımızın birlik ve beraberliğimize, hoşgörü ortamına ve barış iklimine hiçbir faydası yoktur. Belli ki birileri İslamoğlu'nun biletini kesmek istiyor. Zaman zaman da bunun denemesini eski konuşmalarının önünü-arkasını keserek servis ediyorlar. Bence bu oyuna gelmemek lazım. Çünkü birileri bizimle oynuyor.
İslamoğlu'nu sever veya sevmezsiniz, görüş ve üslubuna katılır veya katılmazsınız (ki arta kalan” ifadesini tasvip etmiyorum. Ama bunun yolu bu şekil vurmak değildir. Biz bu şekil vurdukça İslamoğlu, görüşlerinden ve üslubundan vazgeçecek; doğru söylüyorsunuz, ben yanılmışım diyecek değildir. Biz kantarın topuzunu kaçırdıkça o ve sevenleri önce savunmaya, arkasından saldırıya geçebilir. Bırakalım İslamoğlu'nu kendi haline. İnanın gündem bile olmaz. Çok mu zor İslamoğlu'nun Hz Hatice hakkında maksadını aşacak şekilde söylediği sözünü tasvip etmiyoruz demek? Mustafa İslamoğlu da “İrticalen yaptığım bu konuşmada tartışmalara sebebiyet verdiğim ‘arta kalan’ ifademi onaylamıyorum, demeli.
Ne olur, oyuna gelmeyelim. Birbirimizi yaralamayalım. Safları birleştirelim.

***06/08/2019 tarihinde Pusula Haber gazetesinde Barbaros ULU adıyla yayımlanmıştır.



Yorumlar

  1. Ben şahsen sosyal medya takipçisi değilim. Ne kadar linç edildi onu da bilmiyorum ama İslamoğlundan da yanlış ifade kullandım arta kalan dememem gerekiyordu diye de bir özür duymadım. Çok mu zordu bunu söylemek. Belki hakaret amaçlı değildi bilmiyorum ama bunu demeli idi. İstersen avukatlıpını da yapabilirsin yapanlara bir de sen eklenmiş olursun. Fakat ben de çok bekledim maksadını aşan veya yanlışlıkla o cümleyi kullandım özür dilerim diyebilirdi. Alim insan mağrur olmaz. Yanlış anlaşıldıysan açıklama ihtiyacı duyarsın. Yaptımı bilmiyorum. Eğer yaptı ise ben özür dilerim. Duymadığım için söylüyorum.

    YanıtlaSil
  2. Sayın Hocam, yazımda bu ifade sırıtmıştır dedim. Ki yakışık almamış. Eğer yedi dakikalık videonun servis edilen 30-40 saniyelik arta kalan kısmı dinlenirse bu ifadeye hep beraber kızalım, tepki gösterelim. Videonun yedi dakikalık kısmı dinlenirse maksadın Hz Hatice'ye hakaret olmadığı görülecektir. Bu ifadesinden dolayı özür diledi mi, inan ben de bilmiyorum. Dilerse daha iyi olur. Hoş özür dilemeye fırsat verilmedi. Saldırılar karşısında bildiğim kadarıyla videonun yedi dakikalık kısmını yayımlamakla yetindiler. Videoyu tam dinleyin, ona göre yargılayın demektir bu. Bir insana maksadını alan günle sarf etmesinden dolayı fırsat verilmeyip bir yerden düğmeye basılmış gibi saldırılınca insanın doğasında vardır savunmaya geçmek. Diyelim ki özür diledi. İş bitecek mi? Biteceğini sanmıyorum. Çünkü daha önce İHL'lerden İŞİT yetişiyor şeklindeki açıklamasını düzeltince kıvırdı dendi. Burada da aynı yol izlenecekti. Bana sorarsan yeni bir açıklamayla kamuoyunu rahatlatma yolunu seçebilirdi.



    Burada İslamoğlu'na bu ifadesinden dolayı kızarken kaç ramazan öncesi bir iftar programında televizyonda canlı yayımlanan bu konuşmasına niçin o zaman tepki gösterilmedi? Niçin konuşmanın tamamı servis edilmedi? Bir cümleyi siyak ve sibakından ayırmak etik değildir. Gerçekten niçin şimdi servis edildi? Burada başka bir şeyler seziyorum. Bu durum bana 90'lı yıllarda konuşan, videoları her yerde serbestçe dinlenen Şevki Yılmaz'ın kasetlerinin kesilerek 28 Şubat öncesi servis edildi. Aynı şey 8-10 yıl öncesi yaptığı konuşması geçen yıl servis edilen Nurettin Yıldız'ın başına geldi. Bence arta kalan ifadesinden önce birileri bir şeyleri kaşımak istiyor diyerek olayın geri planını anlamaya çalışmak ve birilerinin dolduruşuna gelmemek lazım diye düşünüyorum.



    Arta kalanın bu kadar tepki çekmesi söylenen sözden ziyade sözü kimin söylediğidir. Bu ülkede nasıl ki Erdoğan düşmanlığı had safhada ve karşı cephe bu düşmanlık üzerine bir araya gelebiliyorsa birileri de kamuoyu oluşturarak İslamoğlu düşmanlığı yapmaya çalışıyor.



    Bu ülkede birilerini günay keçisi görüp üzerine yüklenmenin kimseye, bu ülkeye faydası yoktur. Üslubumuz hakaret içeriyor. Müslümana yakışmıyor, İlahlık iddiasında bulunan Firavun'a bile yumuşak üslup kullanın fermanına uymuyor. İslamoğlu'na daha yumuşak üslupla yaklaşılırsa belli faydası olur, hakaret bizi bizden uzaklaştırır. İslamoğlu'na bu şekil davranarak öbür mahalleye göndermeye çalışıyoruz. Yaşar Nuri Öztürk gibileri biz böyle karşı mahalleye gönderdik.



    Ben bunu sadece kendi camiamız için istemiyorum. Herkese güzel üslup kullanalım, hakaret hakareti doğurur demek istiyorum.



    İstersen avukatlığını yapabilirsin ifadene kırıldım adaşım. Kimsenin avukatı olmam. İslamoğlu'nu takip eden birisi değilim, bazı ifade ve görüşlerini de tasvip etmem. Konuşurken üslubunda kibir seziyorum, ayrıca ifade etmek istediğini daha güzel bir üslupla ifade edebilir. Kendisinin beğendiğim görüşleri de var. Bir insanı bir cümlesinden dolayı çizmem, bir cümlesinden dolayı da göklere çıkarmam. Değerlerimizi tüketmeyelim. Allah rızası için videosunu dinle. Niyetinde öyle bir şey yok.

    YanıtlaSil
  3. Aslında bu işin en kolay yanı bu sözünden dolayı İslamoğlu'na veryansın etmektir. Böyle yapmakla övgü de alırım. Benimkisi dost acı söyler, yüze söyler gibi bir şey. Yangına körükle gidilmesin istiyorum. Birilerinin İslamoğlu ile meselesi varsa girsin aralarında halletsinler. Milletin temiz duygularını emellerine alet etmesinler.

    YanıtlaSil
  4. Amacım seni kırmak veya incitmek değil. Bunun için özür dilerim. Bunu bilesin. Hakareti desteklemeyeceğini de biliyorum. Yalnız bu gibi şahsiyetler konuşmalarına çok ama çok dikkat etmeliler. Bin düşünüp bir konuşmalılar. Eğer art niyet yoksa. Videonun tamamını dinle diyorsun ya dinledim. Art niyetin olmadığı gibi anlaşılıyor. Fakat yine de yanlış anlaşıldıysa düzeltebilirdi. Düzeltmedi. Düzeltse idi sen veya ben bir şekilde haberimiz olurdu. Ben de buna kızıyorum. İslam düşmanlarına koz vermiş oluyor. Senin benim islamoğlu ile belki işimiz olmaz ama islama zararı olursa sen ben karşı çıkarız. Zararı da oluyor mu dalaylı da olsa oluyor. Niyetten ziyade sonuç önemli. Ben seni yanlış anladıysam seni kırdıysam tektar özür dilerim. İslamoğlu da bir yanlış ifade de bulundu ise özür dileyebilir. Bu gayet doğaldır, normaldir, dilemelidir. Bunu yapmazsa islama zarar verir. Niyeti ne olursa olsun. Çünkü peşinden giden onca insanın vebali var. Eğer düzeltmez ise ben onun iyi niyetinden şüphe ederim. Bak biz karşılıklı olarak yanlış anlaşıldığımızın farkına vararak gerekli açıklamaları yapıyoruz. Ondan da bekleriz inşallah.

    YanıtlaSil
  5. Estağfutullah Ramazan Hocam. Biz birbirimizi biliyoruz. Buna rağmen gönül almasını da biliriz. Ki olması gereken bu. Zaten özür dilemek, gönül almak bir erdemliliktir. İslamoğlu da evet maksadı aşan bu ifadesinden dolayı özür dilemeli. Fakat yukarıda da bahsetmeye çalıştığım gibi pek fırsat verilmedi. Toplu saldırı yapılması özür dilemenin önüne geçti diye düşünüyorum. Çünkü saldırı anında savunmaya geçmek insanın doğasında vardır. Bunu haklı görmek için söylemiyorum. İnsan psikolojisini ortaya koymaya çalışıyorum. Evet İslamoğlu ve onun gibileri üsluplarına dikkat etmeli. Yalnız şunu söyleyeyim. İslamoğlu ve ekolü veya aynı paralelde hareket eden diğerleri kendilerine ne kadar çeki düzen verirlerse versinler, üsluplarını düzeltseler bile tartışmanın odağında olmaya devam edecekler. Bu videodaki şık kaçmayan bu ifadenin bu kadar tepki çekmesi de bunu gösteriyor. Esas sorun İslamoğlu gibi düşüncemleyim hadislere bakış açısı. Müslümanlar arasında en büyük tartışma da bunun üzerine yürüyor. Öncelikle bu meselenin vüzuha kavuşturulmasında fayda var. Benim en büyük endişem orantısız güç, dışlama, hakaret ve saldırı birbirlerini tekfire kadar götürür ve esas niyet İslam'ın daha iyi anlaşılması iken konu, kişiselleştirilir. Taraflar eforunu birbirini alt etmeye kullanırlar. Tam bilmiyorum ama Yaşar Nuri Öztürk'ün yazılıp çizilenlere göre deist gittiği şeklinde. Ben öyle zannediyorum, farklı fikirlerinden dolayı dışlana dışlana kendisine kucak açan öbür mahalleye giderek sürekli bizim kesimi eleştirmiştir. Yine böyle bir durumun olmaması dileğim. Beğenelim veya beğenmeyelim, görüşlerini ve üsluplarını kabul veya red edelim Yaşar Nuri, Mustafa İslamoğlu, Abdülaziz Bayındır, Mehmet Okuyan, Caner Taslaman, İhsan Eliaçık vb'nin bu ülkede az veya çok bir karşılığı var. Çoğunun arkasında giden de okumuş kesim. Bu kişilerin yanlışları mutlaka ortaya konmalı, fakat edep dairesinde olmalı. Baltık bir orta yol bulunamıyorsa gündeme getirmeyip yok kabul etmek. Bu videonun kesilip servis edilmesiyle İslamoğlu başköşeye oturdu. Servis edilmeseydi kimsenin haberi bile olmayacaktı. Hazırında -reklam reklamdır- anlamında dat bir çerçevede kalacak görüşünden herkes haberdar olmuş oldu. Sınırlı dinleyicisi olan İslamoğlu ve kanalı bu şekil gündeme getirilerek görüşlerinden milyonlar haberdar oldu. Uzattım kusura bakma. Benim tek istediğim, biz okurken hocalarımız İslam'da fikir hürriyeti vardır. Allah'ın birliği dışında her konuda "Bu konuda iki görüş" var derlerdi. Medenice tartışalım, hakaret etmeden birbirimizi anlamaya çalışalım. Gençlerimiz deist oluyor, bunun üzerine ne yapabiliriz diye kafa yoralım. Bizim bu şekil tartışmamızla kimse Müslüman olmaz. Sürçü lisan etmişsem affola, baki selam.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde