Ana içeriğe atla

Maarifte Hali Pürmelâlimiz*


2019 YKS istatistikleri yayımlandı. Rakamlara boğmadan kısaca bilgi vereyim: Temel Yeterlilik Testi (TYT) ile sayısal, sözel ve eşit ağırlık puan türlerinden birer, yabancı dilden ise 5 aday 500 tam puan alarak birinci oldu.
2 milyon 390 bin 491 kişinin girdiği TYT (Temel Yeterlilik Sınavı) sınavında adaylardan yüzde 74,16’ı barajı geçerek 150 ve üzeri puan aldı. Kadın adayların yüzde 77,21'i 150 ve üzerinde puan alırken, erkeklerin yüzde 71,24'ü barajı geçti.
TYT'de sınavı geçerli olan 2 milyon 390 bin 188 adayın testlerdeki ortalama net sayıları şöyle: (Küsuratlar yuvarlanmıştır.)
"Türkçe 40 soruda 15 ortalama,
Sosyal bilimler 20 soruda 7 ortalama,
Temel matematik 40 soruda 6 ortalama,
Fen bilimleri 20 soruda 2 ortalama."
AYT'ye (Alan Yeterlilik Testi) girip sınavı geçerli kabul edilen 1 milyon 880 bin 711 adayın ortalama net sayıları ise şu şekilde: (Küsuratlar yuvarlanmıştır.)
"Türk dili ve edebiyatı 24 soruda 5 ortalama,
Tarih-1 10 soruda 2 ortalama,
Coğrafya-1 6 soruda 2 ortalama,
Tarih-2 11 soruda 2 ortalama,
Coğrafya-2 11 soruda 2 ortalama,
Felsefe grubu testinde 12 soruda 2 ortalama,
Din kültürü ve ahlak bilgisi veya ek felsefe grubu testinde 6 soruda ortalama 1,
Matematik 40 soruda ortalama 5,
Fizik 14 soruda 1 ortalama,
Kimya 13 soruda 0,963 ortalama, (yuvarlanmamıştır)
Biyoloji 13 soruda 1 ortalama."
Yukarıdaki tablo sadece bu yıla ait bir tablo değil, önceki yıllarda yapılan sınavlara da baktığımız zaman tablo üç aşağı, beş yukarı böyledir. Bu tablo; düzelsin, çocuklarımız en iyi eğitimi alsın diye ömrümüzü verdiğimiz maarifimizin bir üst sınıfa geçemeyecek şekilde hep sınıf tekrarına kaldığının bir resmidir. Hiç kendimizi kandırmayalım, bu tablo eğitip öğreteceğiz diye saçımızı süpürge ettiğimiz çocuklarımızı maarif yolunda heba ettiğimizin resmidir.
Sınava giren bu çocukların ekseriyeti okul dışında okullarda ücretsiz açılan DYK’ya, (Destekleme ve Yetiştirme Kursları) özel kurs ve etüt merkezlerine giderek ekstra efor sarf etmişlerdir. Bir kısmı da özel ders almıştır. Tablo ortada.
Öyle zannediyorum okuryazar olmanın dışında hiç okula gitmeyen kişileri bu sınavlara alsak tablodaki durumdan daha aşağı ortalama almazlar. Sıfır çekelim diye uğraşsalar bile beceremezler. Hatta daha yüksek bir ortalama bile tutturabilirler. Bu uğurda her yolu denedik, her bir sınav sistemini uygulamaya koyduk. Sonuç ortada. Bir de okulsuz sınav sistemini deneyelim. Bu deneme tahtasında nasılsa kaybedeceğimiz bir şey yok.
O zaman bu okullar niçin var? Merak ediyorum, bu sonuçları almak için çocuklarımızın 12 yıl okumasına gerek var mı? MEB diye bir Bakanlığımız niçin var? Anne babalar çocuklarını niçin okullara gönderiyorlar? Devlet niçin herkesi okutacağım diye bunca masrafı yapıyor? Nerede yanlış yapıyoruz? Bu durumdan eğitimin iç ve dış paydaşlarının her biri kendilerine pay çıkarmalıdır.

*24/07/2019 tarihinde Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

Yorumlar

  1. Her sene sonuçların açıklanmasında benzer yorumlar yapılır. Durum gözümüzün önüne serilir. Güya çözüm aranıyor. Artık o çözüm bulunuyor mu bulunmuyor mu bilmiyorum. Eğer bulunuyorsa ve o çözüm de bu ise vay halimize. Başarısızlığın nedenlerin de sistem, öğrenci ve biz öğretmenlerin de hataları var. Soru hazırlayıcılar mı ters köşe yaptırıyor ve bundan zevk alıyor. Onu da anlamış değilim. Bu kadar insan başarısız olamaz. Belki de en büyük suçlu soru hazırlayıcılardır.

    YanıtlaSil
  2. Merkezi sınav sistemimiz başarıyı ölmekten ziyade eleme usulüne dayandığı için sorular alabildiğine zorlaştırılıyor. Haliyle sıfır çeken, barajı aşamayanlar oluyor. Bir diğer konu kakalamaca lise bitirenler de sınava giriyor. Bunlar ister istemez başarısızlığı tetikliyor. Fakat ne dersek diyelim sonuç felaket. Hele sayıda derslerde çocuklar dökülmüş. Burada da en büyük sorun hemen hemen çoğu öğrenci gözde meslekler sayısalda diye yeteneği olmamasına rağmen sayısal alandan sınava giriyor. Bu da başarısızlığın önündeki en büyük engellerden.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde