Ana içeriğe atla

Türk Futbolunun Gelişmesine Dair Önerilerim

Eskiden her takımda birkaç yabancı olur, geriye kalan futbolcuların çoğu Türk futbolcu olurdu. Son yıllarda takımlarımızdaki Türk futbolcu oranı değişti. Tüm takımlarımızın on birinde çoğunluk artık yabancı futbolcu.

Takımlarımızda yabancı futbolcu bolluğu olsa da hakemlerimiz Türk idi.

Ali Koç'un haksızlık yapılıyor, VAR hakemleri istiyoruz isteği doğrultusunda kritik maçlarda yabancı VAR hakemine görev verilir oldu.

Fenerbahçe'nin Sivasspor ile yaptığı maç gösterdi ki yabancı VAR hakemi de FB'nin kötü gidişine çözüm olmadı. Bizim VAR hakemleri bugüne kadar bu sezon FB lehine 16 penaltı vermiş. Bu penaltıların 12 tanesi FB mağlupken ya da berabere iken gelmişti. Penaltıların zamanlaması da manidardı. Genelde son dakikalarda ve uzatmalarda FB lehine penaltı kararı verildi. Bu sezon kulüpler arasında en fazla penaltı verilen unvanını koruyor FB kulübü. Gel gör ki Ali Koç'un isteği üzerine Sivasspor maçında görev yapan yabancı hakem bir kural hatası yaparak maçın uzatmalarında FB'ye vereceği yerde Sivasspor takımı lehine penaltı verdi. FB teknik direktörü haklı olarak "Şampiyonluğa oynayan takıma son dakika penaltı verilmez" dedi. Ama dinleyen kim? Sonunda FB şampiyonluk yolunda Sivas'ta iki puan bırakarak şampiyonluğa oynayan GS ile aradaki farkı dört puana çıkarmış oldu. Hasılı Fener'e yabancı VAR hakemi de derman olmadı.

FB'nin bu durumuna üzüldüm doğrusu. Bu sezon şampiyon da olamazsa hiçbir kupa elde edememiş olacak.

Yabancı VAR hakemine rağmen FB niçin mağdur ediliyor? Düşündüm taşındım. Sonunda buldum galiba. Sanırım yarı Türk yarı yabancı hakem olmayacak. Hakemlerin hepsi Türk olunca da olmuyor, sadece VAR yabancı olunca da olmuyor. 

Bu durumda ne yapılmalı? Futbolumuz nasıl gelişir? İşte tartışma götürmez önerilerim:

Maçları yönetecek orta, yardımcı ve VAR hakemleri tümden yabancı olmalı. 

Futbolcuların çoğu yabancı olunca teknik direktörler de kesinlikle yabancı olmalı.

Yerli futbolculara ülke sınırları içerisinde herhangi bir kulüpte oynayamazsın diyerek onlara yol verilmeli. Kulüplerin tüm futbolcuları da yabancı olmalı. 

Federasyonun başına da bir yabancı başkan getirilmeli. 

Kulüplerin başkan ve yönetim kurulu üyeleri de yabancı olmalı. 

Kısaca, seyirci dışında futbolun her kademesinde hep yabancılar istihdam edilmeli.

Futbolda başlatılan bu yabancı furyası başarıya ulaşırsa bürokrasi ve ülke yönetimi de yabancılara devredilmeli.

Burada sadece bir yabancı VAR hakemine 80 bin ödüyoruz. Tüm hakemlere ve diğer kademelerde istihdam edilecek yabancılara para mı yeter denebilir. Yabancı VAR hakemine 80 bini bulan diğerlerine de bulur. Yeter ki istensin. Bunun için gerekirse İngiltere tefecilerinden borç bile alabiliriz. Yeter ki futbolumuz gelişsin. Seyir zevki için bu uğurda gidecek paranın lafı olmaz. Baktık olmadı, TL’den vazgeçip paramızı da yabancı parasına döndürebiliriz.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde