Ana içeriğe atla

Muhtarlıkları Kaldırma Zamanı Gelmedi mi?

Mahalli seçimlerle birlikte seçimi yapılan ve seçimle iş başına gelen köy ve mahalle muhtarları üzerine geçmişte birkaç yazı yazdım. Geçmişte önemli bir görev ifa eden muhtarlığın, günümüzde devletin sırtında bir kambur olduğunu, sembolik anlamı dışında bir işlevi kalmadığını ve kaldırılması gerektiğini ifade ettim. 

Başta muhtarlar olmak üzere bazıları bu görüşüme tepki gösterse de halkın çoğunluğu muhtarlığın kaldırılması gerektiğine dair görüşümü destekledi. 

Yeni bir seçim arifesinde muhtar adaylarının boy boy resimlerinin paylaşıldığı bir dönemde hemen hemen halkın çoğunun muhtarlıkların kaldırılması yönündeki görüşlerini görünce, bu konuda giderek bir konsensüsün oluştuğunu görüyorum. Bu da sevindirici. 

Halkın bu önerisine kulaklarını tıkayan tek devlet kaldı. Bakalım devlet bu konuda ne zaman son noktayı koyacak ve muhtarlıklar da tarihteki yerini alacak. 

Bir zamanlar devletin taşra teşkilatında, devletin eli, ayağı olan nahiye ve bucaklar ve buralarda görev yapan nahiye müdürleri vardı. Devlet kaldırdı. Hizmette hiç aksama olmadı. Bugün hatırlayan bile yok.

Muhtarlıklar kaldırılsa hizmette bir aksama olur mu? Olmaz. Çünkü bir zamanlar önemli bir görev ifa eden muhtarlık, e-devletin yaygınlaşması ve muhtarın görevlerinin çoğunun nüfus müdürlüklerine aktarılması ile birlikte halihazırdaki muhtarlıklar neredeyse iş yönünden sinek avlıyor. Bu sinek avlama muhtarlık yönünden. Yoksa muhtarların çoğunun işi başından aşkın. Çünkü çoğu emekli ve bir işi var. Hem işine devam ediyor hem de muhtar seçilmek suretiyle asgari ücretten maaş almaya devam ediyor.

Bu arada hakkını yemeyelim. Bazı muhtarlar var ki her yerde. Mahallesine hizmet için koşturuyor. Alın size bir örnek. Bir okulda okul müdürüyüm. Okulların açılması yaklaştı. Bahçe girişindeyim. Biri geldi yanıma. Tanımam etmem. Okul eğitim ve öğretime hazır mı dedi. Olduğu kadar hazırız dedim. Şu bahçedeki taş ne ya dedi. Yüzüne baktım. Kimsin dedim. Ben bu mahallenin muhtarayım dedi. O gördüğün taş mahalledeki çocuklar futbol maçı yaparken kale görevi yapsın diye sağdan soldan bulup getirdiği taş. Şimdi kaldırsam akşama tekrar koyarlar. Rahatsız mı oldun bu taştan dedim. Evet. Okulun hazır olmadığı buradan belli dedi. O zaman git o taşı al, kenara atıver dedim bu eğitim gönüllüsü, tüm mahallenin yükünü alan muhtara.

Sahi köy ve mahallede bütçesi, ödeneği, yardımcısı ve hiçbir imkanı olmayan tek kişiden ibaret muhtarlık köy veya mahallenin hangi devasa işine derman olur?

Bugün muhtarlıklar kaldırılsa hizmette bir aksama olmadığı gibi 50 binden fazla muhtara asgari ücretten ödenen para devletin başka hizmetlerinde kullanılacak. Devletin üzerinden büyük bir yük kalkmış olacak.

Muhtarlıklar kaldırılırsa, seçimlerde muhtarlara ait pusula olmayacağı için  mahalli seçimlerde sandık başkanının korkulu rüyası  bitecek. Seçim sonuçları daha erken sonuçlanacak. Ayrıca muhtar ve aza sayım, döküm ve tutanak işi olmayacak.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde