Ana içeriğe atla

Savunma ve Suç Bastırma Psikolojisi

"Kendi cenahımızdan birilerinin, savunulamayacak bazı yaptıklarını örtbas etmek adına, karşı cenahın yaptıklarını gündeme getirmek, bir savunma ve suç bastırma psikolojisidir.

Biz onlara göre daha iyiyiz ya da bizim bu yaptığımızı herkes yapıyor. Eğer bu kötü bir şey ise niçin onlara bir şey demiyorsun demektir.

Bu savunma psikolojisinin maalesef bir tedavisi yoktur."

Yukarıdaki yazıyı yazıp yıllar öncesi sosyal medyada paylaşmıştım. Yazım, anılar bölümünde karşıma çıkınca, baktım bu yazı güncelliğini koruyor. Sosyal medyada yeniden paylaştım. Beğeni ve olumlu tepkilerin yanında şöyle bir yorum da yazıldı: "Karşı tarafa şirin görünmek için ha bire bu tarafın eksiğini, yanlışını dile getirmek de bir yanlıştır. Biz zannediyoruz ki böyle yapınca onlar yola gelecek". 

Bu yorum bile yazdığım yazının doğruluğunu ispatlıyor. Tipik bir savunma refleksi. Bu kişiye “Herkes kendi evinin önünü temizlemekle yükümlü” yazdım. Öyle ya her camianın içinde aklı selim insanlar var. Herkes düzelsin ve giderilsin diye kendi mahallesindeki eksiklik ve aksaklıkları eleştirip dile getirse mahalleler temizlenir gider.

Bu savunma refleksini ortaya koyan yazıda, karşı tarafa şirin görünmekten bahsediyor. Karşı taraf güç olsa, elindeki gücü dağıtsa, kendisini destekleyeni makam, mevki ve mansıba boğsa, dersin ki bu adamın onlardan bir beklentisi var. Esas şirin gözükmek ne olur ne olmaz deyip gücü elinde bulunduran mahallesine ses çıkarmamaktır. Hatta utanmayı bırakıp desteklemektir. Hızını alamayıp karşı tarafın hatalarını ortaya dökmeye kalkmaktır. Herkes yapıyor demektir.

Yine bu yazı, kopyada yakalanan bir öğrencinin “Herkes kopya çekiyor. Niçin beni görüyorsun” demeye benzer. Güya suçunu başkasına atarak suç bastırmaya çalışıyor.

Yine sınıfta konuşan bir öğrenciyi, konuşma diye öğretmen uyarınca, öğrencinin tepkisi, sadece ben mi konuşuyorum. Niye onları susturmuyorsun demeye benzer.

Bu, polisin suç üstü yakaladığı suçlunun sadece ben mi yapıyorum, o kadar yapan var, haydi onları da yakala demesi ile aynıdır.

İster kopya ister konuşarak başkasını rahatsız etme ister herhangi bir suç hali ile yakalanma durumunda, başkasını da emsal gösterip kendi yaptığını makul göstermeye çalışıyor. Halbuki suç bireyseldir ve kişiyi bağlar. Kişilerin yaptıkları da camiayı bağlamaz.

Her camia, bünyelerine giren, kendilerine zarar veren kişileri sahiplenmese, hatta hakkında suç duyurusunda bulunsa, senin bu yaptığın ayıp, savunulacak bir halin yok, temizlenmeden ve kendine çekidüzen vermeden benden ve bizden uzak dur dese, üzerindeki yumurta küfesini atmış ve rahatlamış olacaktır. Böyle yaptıkça her mahalle, içindeki irinlerden temizlenecektir ve her mahalle tertemiz olacaktır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde