"Dünyanın
parasını harcadım/verdim",
"Kendini
satsan, ödeyemezsin/alamazsın",
"Bir çuval para
verdim/döktüm", "Çuvalla para verdim", "Bir çuval
dolusu para verdim"
gibi ifadeler
kullanılırdı eskiden. Bu ifadeler abartı olsa da dökülen ve saçılan paranın çok
olduğu anlaşılırdı.
Geçmişte abartılı
söylenen bu cümleler, günümüzde gerçek oldu. Hayaldi, gerçek oldu da
diyebiliriz buna. Artık abartı yok. Hayatın acı gerçeği var.
Yine eskiden birinin
veya bir şeyin değersiz olduğunu ifade etmek için "Gavur parasıyla beş
para etmez" deyimi kullanılırdı. Bu deyim de öyle zannediyorum, yabancı
paraların çok değersiz olduğu zamanlara binaen söylenmiş olmalı. Bugün bu
deyimin de bir anlamı kalmadı. Çünkü tersi bir durum söz konusu. Buna, nereden
nereye diyebiliriz.
Bu deyimden
hareketle, ülkemizde TL gibi tedavülde olan dövizlere bir bakalım. Bakalım
diyorum ama yazdığım anda yazdığım kurun miktarı ertesi gün değişecektir. Yine
de yazacağım. En azından paramızın yabancı para karşısında değerinin ne
seviyede olduğu hakkında bize bir fikir verir.
24 Nisan 2024,
saatlerin 00.06'yı gösterdiği zaman,
1 ABD doları= 32,52
TL
1 avro=34,86 TL
1 İngiliz sterlini=
40,53 TL
Bu demektir ki 1 ABD
doları için 33 TL, 1 avro için 35 TL, 1 İngiliz sterlini için 41 âdet yüz lira
vermemiz gerekecek. Kazara bu yabancı paralardan 5-10 bin almak zorunda
kalırsak, en büyük paramız olan 200 TL'den kaç adet vermemiz gerektiğini varın
siz hesap edin. Para sayma makinesi olmadan sayabilmek zaten mümkün değil. İyi
ki 2005 yılında paramızdan altı sıfır atılmış. Ya bir de atılmasaydı ne halde
olurduk? Bir dolar almak için 32 milyon 52 bin lira vermek zorunda
kalacaktık.
Bugün kazara bir ev
almaya kalksak, evin değeri 2-3 milyon olsa öyle zannediyorum, bir çuval dolusu
para götürmemiz gerekecek tapuya.
Bir araba almak için
de durum bundan farklı değil.
Böylece eskinin
çuvalla para harcadım sözleri gerçek oldu.
Artık "Gavur
parasıyla beş para etmez" sözü "Türk parasıyla beş para etmez"
şekline dönüştü.
Elinde üç kuruş arta
kalan parası olan, parasını TL'de tutmuyor. Paranın değerini korumak için
soluğu döviz bürosunda veya kuyumcuda alıyor. Çünkü cebinde veya hesabında para
tutan bilir ki cebindeki yüz liranın ertesi gün kaç lirası çalınacak.
Kimse doğru dürüst
cebinde para taşımıyor. Çünkü kabarıklığı rahatsız ediyor. Havale ve EFT ile
işi geçiştiriyor.
Bu durumu nereden
nereye geldik diyenler bir kez daha düşünsün. Öyle hamaset yapıp bizim paramız
TL demeye benzemez bu. Her şeyimiz dövize endeksli.
Efendim yol, köprü,
otoban, çift yol, alt yapı yapıldı. Dün bunlar yoktu. Türkiye nereden nereye
geldi. Herkesin evi ve arabası var. Yollar arabadan geçilmiyor demeye benzemez
bu.
Elbette güzel
hizmetler bunlar. Yalnız paranın değerini koruyamadıktan ve yabancı para
karşısında milli paramızı pul ettikten sonra ne işe yarar bizim gelişmemiz?
Milli gururumuza dokunmuyor mu bir dolar için 33 TL verirken? Bundan öte ayıp
olur mu hiç? Bir ülke için bundan öte zillet olur mu?
Geçmişten günümüze
yapılan yol, köprü, inşaat, alt yapı gibi hizmetleri sayanlar, ülkeye gelen
sıcak parayı yola, köprüye, otobana saçarak enflasyonu azdırdığını biliyor mu
acaba? Menderes, Özal ve Erdoğan, ülkeye giren her sıcak parayı yola, köprüye ve
inşaata döktü. Bak nasıl geliştik dedirtti. Hepsi ülkenin geleceğinden ziyade
bir sonraki seçimi nasıl kotarırız hesabı yaptı. Geldiğimiz nokta ise sıcak
paranın yerli yerinde kullanılmadığına en güzel örnektir. Keşke bu sıcak paralar
yatırım, üretim ve istihdamda değerlendirilebilseydi...
Bence hatasıyla,
sevabıyla, bilerek veya bilmeyerek bir ülkeye yapılan en büyük kötülük o
ülkenin parasının pul edilmesidir. Bir millet de parası kadar millettir. Ötesi
mi dersen kaçmaktır, mazeret üretmektir ve lafügüzaftır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder