Ana içeriğe atla

Okul Yöneticilerinin Ek Dersle İmtihanı *

Kim yapacaksa okul yöneticileri için bir hayır yapsın. Okullarda müdür, müdür başyardımcısı ve müdür yardımcı olarak görev yapan okul yöneticilerinin özlük haklarını masaya bir yatırsın ve onları içinde bulundukları durumdan kurtarsın. Çünkü bunlar kadar okuluna devamlı kimse yoktur. Okulların gediklisidir bunlar. Ne öğrenci ne öğretmen ne de hizmetli bunlar kadar okula gelir. Okullarında destekleme ve yetiştirme kursu açılmışsa hafta sonu da bunlar okuldalar. Okullarında merkezi sınav olursa bunlar yine okuldalar. Çünkü istisnalar hariç bu mübarekler ne hakları olan yıllık bir ay izinlerini kullanır ne kolay kolay hasta olur ne sevk alır ne hafta sonu tatilini kullanır. Hastalanan da ayakta tedavisini olur, oradan okuluna geçer.

 

Okulla evli olmalarının yanında okul müdürü, müdür başyardımcısı 2, müdür yardımcıları haftada 6 ders saati derse gitmekle yükümlü iken bazıları bu girdiği dersle yetinmeyip kimi girdiği ders saatini hafta içinde 12 saate çıkarıyor, ders bitiminde veya hafta sonu açılan DYK kurslarında da derse giriyor. 

 

Bunların izne ihtiyaçları yok mu? Yorulmak nedir bilmezler mi? Eğitim sevdalısı mı bunlar? Bilinmez ama her insan gibi mutlaka bunlar da izin, tatil ve istirahata ihtiyaç duyarlar. İnsan olup da yorulmamak olur mu? Durum bu iken niçin izin kullanmıyor ve tatil yapmıyorlar o zaman? 

Bunları tatil, izin, istirahat gibi dünya meşgalesinden uzak tutan sebep, yönetim görevi olarak günlük aldıkları ek ders ücreti olsa gerek. Yani para. Bu görevlerinden dolayı izin kullanmıyor ya da kullanamıyorlar. Çünkü kullansalar ücretleri kesilecek. O yüzden 365 gün okuldalar dense yeridir. İzin almamalarında ve fazladan derse girmelerinde, sorumluluğun daha fazlası yöneticilerde olmasına rağmen girdikleri ders yükü, DYK, eksersiz vb derslerden dolayı öğretmenler yöneticilerinden daha fazla ek ders ücreti alabiliyorlar. Bu da okul yöneticilerinin zoruna gidiyor olsa gerek. Ki bunda da haklılar. Her ne kadar öğretmenler de girdiklerinin karşılığını alıyor olsalar da sorumluluğun büyüğünün yüklendiği okul yöneticilerini öğretmenlerinden düşük ücrete mahkum etmek hakkaniyete pek sığmasa gerek.

 

O yüzden ne yapıp ne edip okul yöneticilerinin ek ders meselesini yani parayla imtihanını çözmek gerek. Çünkü onların da insani olarak gezip dolaşmaya, tatil ve istirahata ihtiyaçları var. Bu konuda ne yapılabilir?

-Okul yöneticilerinin hakları olup kullanamadıkları yıllık izinlerini kullanabilmeleri için halen almış oldukları ek ders ücretinin maaşlarına ilave edilip ek ders ücreti adı altında ücret almalarının önüne geçilebilir. Bu, idarecileri doya doya tatil yapmaya sevk edecektir. Bu da onları madden ve manen rahatlatacak, öğretmenlerinin altında bir ücret almayacakları için zorunlu ders yükünün üzerinde de derse girmek zorunda kalmayacaklardır.

 

Hasılı, başka kurumları, yönetici ve personelinin maaş ve özlük hakları nedir bilmiyorum ama Milli Eğitimde görev yapan hizmetli, memur, öğretmen, idareci, şube müdürü, milli eğitim müdürü vs. olarak görev yapan kimselerin maaş ve özlük hakları konusunda maaş yönünden bir düzenleme yapılmalıdır ve aralarında maaş farkı olmalıdır. Mesela müdür yardımcısı öğretmeninden, okul müdürü yardımcısından, milli eğitim müdürü şube müdüründen bir kuruş da olsa fazla ücret/maaş almalıdır. Böyle bir düzenleme zor değil. Üstelik geçmişte bunun örnekleri de var. Eskiden Anadolu Liselerinde yabancı dil öğretmenleri girdikleri her iki saate bir saat ders dışı planlama alıyorlardı. Bunun sınırı yok muydu? Vardı. Yönetmelikte okul müdürünün aldığı ücreti geçemez maddesi vardı. Bugün de benzeri düzenlemeler yapılabilir. Makamların itibarı korunmak isteniyorsa bunun yapılması elzemdir.


*09/02/2022 tarihinde Barbaros ULU adıyla Anadolu'da Bugün gazetesinde yayımlanmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde