Ana içeriğe atla

Nükleer Tıp ile Yolunuz Kesişti mi Hiç? (1)

Nükleer tıp nedir bilir misiniz? Daha önce gittiyseniz bu bölümde neler yapıldığını bilirsiniz. Hiç yolunuz düşmedi ise nereden bileceksiniz? Ben de hastanelerde bu bölümü kapısı kapalı, pek gireni ve çıkanı olmaz bir şekilde görür. İşlevi nedir bilmez, çalışanı varsa işleri kebap olmalı deyip önünden geçer giderdim. 

Gel zaman git zaman bugün yolum düştü nükleer tıbba. Beni oraya düşüren sebep de oğlanlar. İlla kalpten bir kontrolünü yaptıralım dediler. Ben de bir şey yok desem de erken teşhis için önemli imiş. 

Bir hafta sonu özel bir hastanenin yolunu tuttum.  EKG, MR derken kalp duvarlarında hafif  bir kalınlaşma gördü kalp doktoru. Tansiyonun var mı, tansiyondan olabilir dedi doktor. Yok dediysem de tansiyonumu ölçtü. Sağ, 12-8, sol ise 14-9 çıktı.

Doktor, beni muayene etmeye ve daha önce aile hekimine verdiğim tam sayım sonuçlarına bakmaya devam ede dursun. Muayene koltuğunda anamın söylediği aklıma geldi. Ne zaman gözlüğü koyduğum yeri unutup gözlük arayışına girsem, "Kuzum, sende tansiyon var, sen ondan ararsın gözlüğü" derdi. Anamla aramdaki bu diyalog birkaç defa oldu. Aslında evde gözlüm aramam çok oldu ama oda oda gözlük aramama, anam; kuzum, ne aran demesine rağmen yok, bir şey dedim, gözlük aradığımı söylemedim. Çünkü söylesem, neler işiteceğimi iyi biliyorum. Muayene koltuğunda işte bu geldi aklıma. Koca uzman doktorun EKO, MR ile koyamadığı teşhisi, benim mektep medrese görmemiş, okuryazar olmayan anam, elinde hiçbir malzeme yokken teşhisi şıp diye koymuştu. Neyse doktor tansiyon başlangıcı olabilir, her ihtimale karşı düşük dozda bir ilaç yazayım. Yalnız sebebini öğrenmek için teferruatlı bir çekim gerekiyor. Bu da bizim hastanede yok. Siz en iyisi Selçuk ya da Meram Tıptan şu filmi çektirin, dedi.

Tıp Fakültesi kardiyoloji bölümüne görünerek istenen film için nükleer tıbba gitmem söylendi. Nükleer tıp böylece gündemime girmiş oldu. Şimdi size nükleer tıpta neler yapıyorlar, bunu kısaca anlatayım ki buranın ne işe yaradığını daha önce burayla yolu kesişmeyenler benden öğrenerek tecrübelensinler. 

Nükleer tıptan randevu aldınız. Randevum var diye elinizi kolunuzu sallayarak gitmiyorsunuz. Gitmeden önce şunları yapmalı ve temin etmelisiniz:

-Dört saat önceden yemeyi bırakıp aç olacaksınız. (Aç kalacağına öl daha iyi ama başka çare yok. Aç gideceksin.)

-Bir gün önceden çay, kahve ve kola içmeyi bırakıyorsunuz. (Kahve pek içmem. Kola ile de işim olmaz ama çaydan ne istersiniz? Garibanın elinden çayını niye alırsınız? Bir de bir gün öncesinden 4 paket çay siparişi vermiştim.)

-Gelirken 2 adet sade maden suyu ve 2 adet küçük süt getireceksiniz. (Üstüme iyilik sağlık. Ne yapacaklarmış maden suyunu ve sütü? Bana orada süt ve soda banyosu yaptıracak olabilirler mi yoksa benim memurum işini bilir hesabı orada çalışanların canı bunları mı çekti? Acaba bana içirecek olabilirler mi? Daha neler! Orası kafe mi mübarekler? Bu çalışanların süt fabrikaları ve soda işletmecileri ile ortaklığı olabilir mi? Aklıma neler geldi neler. Varınca göreceğiz artık. Bana içireceklerse haydi sütü açıp içtim ya sodayı nasıl açacağım? Ya kantine gidip şunu bir açıverin diyeceğim. Bundan da kantinci pek haz almayacak. Ya bazılarının yaptığı gibi çakmakla açmaya çalışacağım ya bir duvarın çıkıntısına veya masanın kenarına dayayıp açmaya çalışacağım. Artık maden suyunu mu açarım yoksa masayı mı kırarım. Test etmeden bir şey diyemem.)

-Erkekler, göğüs tıraşı olup öyle gelecekler. ( Hoppala, Ne istersiniz erkeğin göğüs kıllarından? Başka bir emriniz var mı?)

Tüm bunları yapıp ve hazırladıktan sonra 08.30'da nükleer tıpta olacaksınız. (Gördüğünüz gibi daha nükleer tıbbın içine giremedik. İçerisini de diğer yazımızda ele alalım.)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde