Ana içeriğe atla

Etliye Sütlüye Karışmamak

—Azizim, bugünlerde hep kedi köpek paylaşımı yaptığını görüyorum. Ne hayır?

—Kedi köpekle pek işim olmaz. Evde de bunları besleyen biri değilim. Birkaç yavrusunu birden çarşı ortasında emziren köpeği görünce ilginç buldum. Çekip paylaştım. Kedi ise o kadar geniş yerleri bırakıp yatıp uyumak için arabanın üstünü mesken edinmiş. Bunu da ilginç bulup paylaştım. 

—Kedi köpekle aran nasıl? 

—Pek değil hatta hiç işim olmaz. Evde besleyen, kediyle yatan, kızım deyip paylaşan, TV yarışmalarında çocuğumu tanıtırcasına, iki yaşında bir kedim var diyen biri değilim. Bahçede, yolda, çarşı-pazarda ayağımın etrafında sürtünmesinden de pek haz almam. Köpeğe gelince ne beslerim ne kucağıma alırım ne park-bahçe gezdiririm. Hâsılı benim kedi, köpekle pek yıldızım barışık değil. Bazıları ise kedi ve köpeklere karşı çok ilgililer. Onlara da saygı duyarım. 

—Hepsi bu kadar mı?

—Yani?

—Seni tanıdığım kadarıyla kedi ve köpek paylaşımlarının gerekçesi sadece bu dediklerin olmamalı diye düşünüyorum.

—Doğrusunu istersen, etliye sütlüye karışmayan bu tür paylaşımlar en iyisi.

—Niye ki? Seni hep gündeme dair paylaşımlarınla tanıyorum.

—Kutuplaşmanın o kadar arttığı, yazılıp çizilen her bir şeyden nem kapıldığı, niyet okuyuculuğunun yapıldığı günümüzde, bu tür paylaşımlar başını ağrıtmaz. Gündeme dair ne yazarsan bir tarafa çekiliyor. Mesela hayat pahalılığından dem vursam, trollerin hücumuna uğruyorsun. Nankör, hain damgası yiyorsun. Ne fakirliği? Millet pahalı telefon kuyruğunda, son model sıfır araba almak için sıraya giriyor. Pahalılık varsa da bu, fırsatçıların işi. Hem pahalılık diğer ülkelerde de var. Üstelik onlar ürünleri daha pahalıya alıyorlar. Onlar bizden farklı olarak tedarik sıkıntısı bile çekiyorlar. Ülkemiz aynı zamanda dış güçlerin saldırısına uğruyor. Onlar olmasa bu hayat pahalılığı yaşanmazdı vs. deniyor.

—Haklısın.

—Senden istenen, tüm bu sıkıntıları görmemen, gördüysen de dile getirmemen, dile getiriyorsan da suçu sorumlulara yüklemeden başkasına atmandır.

—Aynen öyle.

—Hayat pahalılığı yok. Millet azdı desen, kutbun diğer tarafı sana demediğini bırakmıyor.

—Bu durumda ne İsa’ya ne Musa’ya yaranabiliyorsun.

—Aslında kimseye yaranma gibi bir niyetim yok. Benimki bir görüştür. Herkes bu görüşte olacak diye bir beklentim yok. İstediğim, görüşüme saygı. Başka bir şey istemiyorum. Saygı göstermek demek, o görüşü kabul anlamına gelmiyor. Benim fikrim bana, başkasının fikri kendisine.

—Bu vesileyle ben de mesajı almış oldum. Bundan sonra etliye sütlüye karışmayan paylaşımlar yapacağım.

—Bence iyi yaparsın. Niye ağrımaz başını ağrıtacak, niye damgalanacaksın. Eti ye, sütü iç ama etliye sütlüye karışma.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde