30 Kasım 2021 Salı

Hangi Millet Daha Güçlü?

Bana, ülkesi sürekli veya geçici işgal altında, dış güçlerin yolgeçen hanı olmuş ülkelerin dışında, hangi ülkenin insanı daha güçlü şeklinde bir soru sorulsa, tereddütsüz Türkiye derim. Neden derseniz, kısaca anlatmaya çalışayım. Bu ülke;

·         Zengin yeraltı ve yerüstü zengin kaynaklarına, yetişmiş insan gücüne rağmen hep dışa bağımlı yaşamıştır. Zengin kaynaklarının farkına varmadan yaşıyor. İmkân sun/a/madığı yetişmiş insan gücünü de beyin göçü olarak dışarıya kaptırıyor.

·         Ta Osmanlıdan beri cari açığı var. Durmadan borç alır. Aldığı borç hiç azalmaz, devamlı artar. Her gelen öncekilerin borcunu öder. Kendisinin yaptığı borcu da ödemeleri için arkadan gelenlere miras bırakır. Hâsılı bu millet kaç kuşak borç öder. Yine de borç paçalarından akar. 

·         Bu millet üçkâğıt ekonomisi diyebileceğimiz faiz, döviz ve borsa sarmalı içerisinde boğuşur durur. Enflasyon ve hayat pahalılığı bu milletin kaderi (!) dense yeridir. Her gelen hükümet ekonomiye el atar. Galiba bu sefer önümüzü görüyoruz demeye başladığı zaman arkadan gelen şiddetli kışı görünce, pansuman tedbirlerle oluşturulan piyasanın sahte bahar olduğunu halk anlar ama iş işten geçmiştir. Ömrü krizle boğuşmak olan bu halk, döviz ve enflasyona sürekli mağlup olmuştur. Cebindeki parayı, üçkâğıt ekonomi hırsızlarına kaptırır durmadan.

·         Hiç oyun kurucu olmamıştır. Başkaları tarafından oluşturulan oyunun gönüllü veya gönülsüz figürüdür ve devamlı kaybeden taraftır.

·         Seçimle gelen iktidarların elinde kobaydır. Her gelen kurtarıcı olarak gelir. Doğrusu, yönetenler kendisini kurtaran kaptan olurken bedelini de hep kendi çekmiştir. Gelen vurmuştur, giden vurmuştur. Biraz da ben vurayım diye kenarda sıra bekleyenleri de çoktur. 

·         Sürekli üzerinde yeni sistemler denenir. Her denenen sistem, iktidar değiştikçe değişir. Bazen iktidar değişimine de gerek kalmaz. Aynı hükümetin bakanı değişince de yeni sisteme geçilebiliyor. Mesela bugün yerlerde sürünen eğitim, bilmem kaçıncı sistem denemesidir. Her gelen dener, yıkar, çeker gider. Geçmiş ekonomik modellerden ne çektiği herkesin malumu iken şimdi de yeni bir ekonomi modeli deneniyor üzerinde. Bu modelin sonu ne olur bilinmez ama görünen Nuh Tufanını andırıyor. Ömrümüz olur yaşarsak; bugünün dünü, yarının da bugünü aratacağı yönünde.

·         Din, belli insanların elinde onları amaçlarına ulaştıracak bir aksesuardır. Onlar için din, yaşanmak için değil, kullanılmak üzere gönderilmiştir. Dinin bütün argümanlarını emellerine alet etmede hiç beis görmezler. Çünkü insanları dinle kandırmak çok kolaydır. Bu yüzden sıkıştıkça dine sarılırlar. Olmaz böyle, bu değerleri bu şekilde kullanmayın diyenleri de din düşmanı olarak lanse ederler.

·         İnsanları Atatürk ile kandıran bir kesim daha var ki bunlar da Atatürk’ten ekmek yerler. Atatürk’ün arkasına saklanıp malı götürürler. Karşı çıkınca da Atatürk düşmanlığın faş edilir.

·         Gücü elinde bulunduranlar yeni bir ulus oluşturma çabasındadırlar. Kimi Batı kültürüyle entegre olsun diye çabalarken kimi de mevcut değerlerini korusun çabası içerisine girer. İşin garibi ne Batılı olabildi ne de kendi kalabildi. İki arada bir derede dense yeridir.

Hasılı bu millet her türlü badire, kanma, kandırılma, dert ve sıkıntı çekme, kobay olarak kullanılma ve denenme yönünden herhalde dünyada bir numaradır. Gücü de tüm bu sıkıntılara rağmen hala ayakta kalmasından anlaşılmaktadır. Çünkü dertlerle yoğrulmuştur. Buna müstahak mı? Bu halk bu dert ve sıkıntılardan kurtulabilir mi? Aklını kullanmadığı müddetçe, aklını başkasına kiraya verdikçe, kurtarıcı bekledikçe, sürü psikolojisini terk edip birey olmadıkça, sorumlularına hesap sormadıkça, slogan ve hamasetle yaşamaya devam ettikçe; bu halk, kurtarıcıların ve oyuncakçıların elinde kullanılıp atılacak bir oyuncaktır ve maalesef buna müstahaktır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder