Ana içeriğe atla

Kallavi Zammış!

2 Ekimde 71 kuruş, 21 Ekimde 22 kuruş gelen otogaz zammının ardından bu geceden (2 Kasım) geçerli 48 kuruş daha zam gelecekmiş. Okuduğum internet gazetesi bu haberi kallavi zam diye duyurmuş. Kuruşla gelen zammın neresi kallavi oluyor? Bu gazetecileri de anlamış değilim. Halbuki gelen bu kuruşa küçük, mini zam demeleri gerekiyordu. Felaket tellalları ne olacak. Ülkenin en büyük sorunu pireyi deve yapan bu gazeteciler. Amma ne yapacaksın. Elimizdeki basın bu. Gazeteciler, siz önce kallavi zam ne demektir onu öğrenin, ondan sonra gazeteciliğe soyunun. Bir defa kallavi zam Osmanlı tokadı gibi bir şey. Bir de bu tür küçük zamları niye haber diye verirler bilmem. Haber dediğin sıradışı olmalı. Vakayı adiyeden olan, otomatiğe bağlanmış ve gün aşırı gelen şeylerin haber değeri olamaz. Basın ne yazarsa, zammı ne şekilde duyurursa duyursun, ben bir zamma bakarım bir de zammı duyurana. Kuruşu görünce fena değil, bunun bir de beteri lira var diyorum ve oh be deyip rahatlıyorum. Zammı duyuranları zaten ciddiye almıyorum. Allah onları bildiği gibi yapsın. 

Bana gelince, yağmur gibi gelen bu zamlardan memnun olduğumu söyleyebilirim. Hatta hiç felaket tellallığı yapmadan ve karamsarlığa düşmeden bu "iyi günler"in tadını çıkarmak istiyorum. Çünkü;

*Azar azar gelen zamlar, kişideki bağımlılığı artırır. Vücut her türlü tehlikeye karşı daha dayanıklı olur. İnsana ölmedim, hala ayaktayım dedirtir. Ölmüş eşek kurttan mı korkar atasözünü hatırlatır. 

*Beni benden fazla düşünen devletim benim alım gücümü biliyor ki bu zamları yansıtıyor. Var demek ki bende para. Ne yapsın yani. Bedava mı versin, zarar mı etsin yakıttan.  Hem o değil mi ki beni enflasyona ezdirmeyen zamları veren. Bana zam verirken iyi, yakıta zam yaparken kötü. Nerede görülmüş almadan vermek. Bilelim ki almadan vermek bir Allah'a mahsus. Benden kepçe ile alacak ki bana kaşıkla zam verebilsin. 

*Bu arada Enerji ve Tabiat Bakanı, zammı yansıtmıyor, gelen zamları ÖTV'den karşılıyoruz diyor. Buna rağmen çığlığı basıyoruz. Bir de yansıtsa görürüz o zaman dünyamızı. 

*Zam gelsin ki devletim ayakta dursun. Devlet giderse zamsız hayat çekilir mi? Unutmayalım, bu ülkede huzurlu yaşamanın ve atılan her bir merminin bir bedeli var. Bedel ödenmeden ülkenin kıymeti bilinmez. 

*Fiyatların yerinde sayması durağanlığa işarettir. İnsanı uyuşturur. İnsan konu sıkıntısı çeker. Canı sıkılır. Her zaman petrolün yanından geçerken aynı fiyat insanı bezdirir ve uyuşturur. Fiyatlar değişecek ki petrolün önünden geçerken yeni fiyat farklılığını insan hissedecek. Fiyatı görünce feleğini şaşıracak. Uykusunu kaçıracak. Vay anasına, yine mi zam dedirtecek ve ağzına geleni kendi kendine saydıracak. Yani kendi kendine konuşacak. Bu da uyuşukluğu giderdiği gibi buz gibi havada insanı ısıtacak ve insan üşüdüğünü bile bilemeyecek. 

Şayet gelen zamlara ısınamadınız ve zamlar sizi ısıtmadı ise istasyondaki etiket ile AB etiketini karşılaştırın. Göreceksiniz ki AB'dekilere göre biz yakıtı bedavaya alıyoruz. Ya hükümet, ben yakıt fiyatlarını AB standartlarına çıkaracağım derse, o zaman ne yaparız? Bunu bir düşünün ya da TL ile değil, Euro ile yakıt alacaksınız dense, işte o zaman ayıklarız pirincin taşını. 

Durum bu iken benim gibi bazı kötü niyetliler hala gelen bu kuruş zamlarını ağzına dolayıp gününüzde iyi bir gün mü göreceğiz. Zamdan başka bir sermayeniz kalmadı mı? Ben bu zamları hazmedemiyorum şeklinde kem küm  ederse, kimse bu tipleri illa araca binin, araç kullanın diye zorlamıyor. Kişi isterse aracını yollara vuracağına kendini yollara verebilir. İstediği yere yürüyerek gider gelir. Üstelik bir maliyeti de olmaz. 

Hasılı, uzatmayayım, işe yani zamlara iyi niyetle yaklaşmak lazım, vesselam. Zira değer mi akıl sağlığımızı bozmaya...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Hutbelerde Okunan "Fîmâ kâl ev kemâ kâl" Kısmı

Cuma ve bayram namazlarına gidenlerimiz bilir. Hatip hutbeye çıkınca arada Türkçe hutbe olmak üzere başta ve sonda Arapça hutbe irat eder. Hatip ilk yani giriş kısmında içinde Allah'a hamd, peygamberimiz salavat ve kelimeyi şehadet getirir. Ardından "Ey Allah'ın kulları! Allah'tan korkun ve ona itaat edin. Şüphesiz Allah müttekiler ve işini iyi yapanları sever" der Arapça olarak. Sonra okunacak Türkçe kısma/metne temel olmak üzere Kur'an'dan ilgili bir ayet okur. Ayeti "Allah doğru söylemiştir" demek suretiyle tastikler. Akabinde bir hadis okur. Hadisi de "Rasulullah doğru söylemiştir" diyerek bitirir. Buraya kadar sorun yok. Esas sorun buradan sonra başlıyor. Sen sanırsın ki bundan sonra imam, Türkçe metni okumaya geçecek. Bizim imam, "Ve netaka habîbullâh, fîmâ kâl ev kemâ kâl" okumaya devam ediyor. Yani Allah'ın sevgili kulu bu konuda şöyle veya şunun gibi demiştir." diyor. Böyle okuyan birinden aynı konuda

Kıvrak Eğitim

— -Oğlum, niye erken geldin okuldan? — Bugün kıvrak eğitim yaptık. - — Ö ğretmenler hızlı hızlı mı ders işlediler? — Hayır, baba. Kıvrak o değil. Bir günde işlenecek dersin yarısını işlemek demektir. — Niye yarısını işliyorsunuz ki? Önemli bir durum mu var? — Öğretmenler toplantısı varmış. — Niye şimdi toplanıyorlar ki? — Çalışma  programında bugünmüş. — Oğlum daha iki gün oldu okul açılalı. Başlamışken biraz devam edilseydi de daha sonra yapsalardı, bu dediğin kıvrak eğitimi. Herkes mi böyle yapacak bugün? — Hayır, sadece ikili öğretim yapan okullar. Ama iyi oldu. Yedi saat ders işleyecektik, böylece üç ders işlendi. — -Bu toplantıyı başka zaman yapsalar olmaz mıydı? Mesela siz 15 tatili yaparken öğretmenler o yaptığı şeyi yapsalardı olmaz mıydı? — Baba, tatil o zaman. Tatilde toplantı yapılır mı? — İyi de yavrum! Size tatil. Öğretmenlere değil ki. Haydi, öğretmenler de sizin gibi yoruldular diyelim. Bir hafta tatil yapsınlar, ikinci hafta siz tatile devam eder

Kırgınlık ve dargınlık

Türkçemiz zengin dillerdendir. Bakmayın siz iki-üç yüz kelimeyle konuştuğumuza. Okuyup kelime hazinemizi geliştirmediğimizden işin kolayına kaçıyoruz. Tembelliğimizin cezasını güzel Türkçemiz çekiyor vesselam. İnce ve derin kelimelerimizin sayısı hiç az değildir. Kırgınlık ve dargınlık bunlardan biridir. Aralarında nüanslar vardır. Arasındaki farkı görmek için sözlüğe bakma ihtiyacı da hissetmeyiz. Çoğu zaman birbirinin yerine kullanırız. Siyak ve sibaktan anlarız neyi kastettiğini. Kırgın, "Bir kimseye gücenmiş, gönlü kırılmış olan" demektir. Dargın ise, "Darılmış olan, küskün" demektir. Gördüğümüz gibi iki kelime farklı anlamlara gelmektedir. Kırgınlıkta dargınlığın aksine küsme yoktur, incinme vardır. İnsan kime kırgın olur? Sevdiğine. Kırgın gibi olduğuna, geri durduğuna, mesafeli olduğuna bakmayın siz. Gözü her yerde o dostunu arar. Başına bir şey geldi mi hemen imdadına koşar. Çünkü bunlar ölümüne dosttur. Dargınlıkta ise küslük vardır. Herhangi bir yerde